MAYA UYGARLIĞININ KALBİ ; GUATEMALA
- Stats: 4385 13
- Posted: 9 Ağustos, 2018
- Author: Özlem Soydan
- Category: Seyahat Yazıları
” Henüz insanlar ve hayvanlar yoktu, kuşlar, balıklar, yengeçler, ağaçlar, taşlar da yoktu; ne mağaralar vardı ne de dağ geçitleri, ne bitkiler ne de ormanlar. Sadece gökyüzü vardı. Yeryüzünün çehresi görünmüyordu ve sadece sakin deniz tüm enginliğiyle gökyüzünün altında uzanıyordu. Henüz yuvarlanan hiçbir şey yoktu, düzenlenmiş hiçbir şey, hiçbir lif yoktu, ses veya hışırtı çıkartan hiçbir şey yoktu gökyüzünün altında. Var olan hiçbir şey yoktu. Her şey gecenin ve karanlığın içinde sessiz ve hareketsizdi. “
Qu’ iche ( Kişe ) Maya alıntılarından
Qu’iche ve Cakchiquel, Maya halklarının en büyük alilelerindendir ve dağlık Guatemala, Atitlan gölünün batı ve doğusundaki platolarda yaşarlardı. Yucatan Mayalarının mit ve efsanelerinden günümüze çok az bilgi kalmıştır. Bir Maya- Kişe bilgesi, dört yüz yıl kadar önce ” Popol- Vuh ” adıyla bilinen el yazmalarını bir kitapta topladı, bunları kendi dilinde fakat latin harflerle yazdı. Popol- Vuh’ u ,18. yüzyılın başlarında bir rahip olan Francisco Ximenez bularak tercüme etti.
Bu yazmalar bir tarih sırasına göre yazılmamıştır fakat dünyanın yaratılışı ve yeniden yok oluşu ile ayrı dört dönemden bahseder. Geçmiş zamanı şimdikinden kesin bir kopuklukla ayırmışlardır, bir önceki devri tamamen yok eden bir genel kıyım ya da kıyametten söz etmişlerdir. Bu yüzden geçmiş durum incelenemez çünkü o artık yoktur. Bu bilgiler, dört devir veya tarihsel devirden oluşur. İlk üç devir geçmiştir, dördünce yaradılış ile başlayan ise içinde bulunduğumuz devirdir.
Her devre yeni bir yaratılıştır çünkü geçmiş, şimdiki zamanda vücut bularak yok olmuştur. Maya inancı , yaşamın döngüsel doğasını esas almıştır, hiçbir şey “doğmamış” ve hiçbir zaman ” ölmemiştir ” ve bu inançları tanrılara ve kozmosa olan bakışlarına ilham verdi. Kozmolojik görüşlerini mimarlık, matematik, hiyeroglif yazım, takvim ve astronomi alanındaki yaratıcı eserlerinde uyguladılar ve sembollerle geriye bıraktıkları kozmik bilgiler günümüzde hala çözülmeye çalışılıyor.
Orta Amerika’ nın diğer dağınık yerli halklarından farklı olarak Mayalar, Yucatan Yarımadası’nı ve modern Guatemala’yı kapsayan tek bir coğrafi blokta merkezlenmişti ve daha sonra günümüzdeki Meksika eyaletleri Tabasco ve Chipas’ da ; Belize, Honduras ve El Salvador’ un batı kesimlerine yayılarak topraklarını genişlettiler.
Maya Uygarlığının sırlarının tam olarak çözülememiş olmasının en önemli nedenleri arasında kullandıkları dillerin çeşitliliği ve sembolik bir yazı sistemi kullanmış olmalarıdır ve geride bıraktıkları eserlerin çoğu istilacılar tarafından yok edilmiştir. Bu yüzden uygarlık hakkındaki bilgiler birinci elden değil genellikle İspanyol misyonerlerin topladıkları bilgilerden gelir.
Mayalar piramit yapılarından oluşturulmuş kentlerde yaşarlardı ve kentler sosyal statüye göre yapılanmıştı. Soyluların ve din adamlarının oturdukları bölge kent içinde ayrı yapılmıştı ve kapalı bir alandaydı. Bulunmuş bazı verilere göre Maya Uygarlığının hala çözülemeyen uygarlığın ilk dönemlerinde yer almayan insan kurban etme törenleri, kentsel yapılaşma dönemiyle başlayan kralların kendilerini Tanrı ile eşdeğer görmeleri ve din adamlarının halka korku yaymak için gerçek bilgileri çarpıtmalarının ardından başlamıştır.
Mayaların yeni kentler kurmaları ve kurulan kentleri terk etmeleri uygarlığın çöküşünü başlatmıştır ve en büyük nedenlerden biri de kullandıkları tarım yöntemlerinin ekolojik dengeyi bozması olmuştur. Maya halkı nasıl olmuş da matematiksel numaralama sistemini bulmuş, güneş takvimini geliştirmiş, duvarcılık sanatlarını büyük ustalıkla yapmış fakat tarım yöntemlerinde ilkel düzeyde kalmış ve sabanı bulamamıştır ? Ormanları yakarak tarım yapmışlar ve nasıl ekolojik dengeyi bozmuşlardır ? Fakat Maya Uygarlığının ilk ataları ile ilgili bambaşka bir teoriler de var ; ilk Maya halkının Kayıp Mu Kıtasından geldikleri. Arkeolojik bazı kazılarda bulunan tabletlerde yazılanlar, ilk anavatanlarının Batıda yer alan fakat tufanda yok olmuş bir ülke olduğu.
Yucatan’ daki Maya harabelerinde bulunan kitapların binlercesi ve parşömen üzerine yazılı yirmi yedi adet büyük el yazması, İspanyol istilasında Cortez yönetiminde bölgeye ayak basan Yukatan piskoposu Landa tarafından yakılmış ve yok edilmiştir. Landa ‘ nın yazdığı bilgiler şöyle;
” İspanyollar buraya girdikleri sırada Mayaların eski eserleri birer harabe durumundaydı ve bunlar civarda yaşayan yerlilerin huşu ve saygıyla yaklaştıkları yerlerdi. Onları kimlerin, ne amaçla inşa ettiklerini artık hatırlamıyorlardı. Bu yapıları kimlerin inşa ettiğini araştıran İspanyollara yerlilerin verdiği tek cevap vardı : ” Bilmiyoruz “. Bu yapılar ne şimdiki halk tarafından inşa edilmişti, ne de onların ataları tarafından. “
Büyük Maya yapıtlarının harabe haline dönüşmelerinin ve yüzyıllar sonra büyük ormanlarla kaplanmasanın sebeplerinin volkanik faaliyetler , depremler ve seller olduğu araştırmalar sonucunda bulunuyor. Bu afetler Orta Amerika’ nın ve Yucatan’ ı enkaza çevirmiş, tüm yaşayan halkı yok etmiş ve bu topraklar uzun süre insansız, boş kalmıştır. Toprak, tekrar yaşanacak duruma geldiğinde buraya başka halklar gelerek yerleşmiştir. Bu insanlar Maya dilinde konuşmalarına rağmen kahverengi deriliydiler ve ilk Mayalardan değillerdi.
QUETZAL KUŞU VE QUETZALKOATL
” Quetzalkoatl, beyaz derili halkıyla beraber ülkesini istila eden daha koyu renk tenli ırka yenik düştüğü zaman, esaret altında yaşamayacağını söyleyerek teslim olmaya yanaşmadı. Gemilerin alabileceği kadar kişiyle birlikte doğan güneşin doğrultusundaki uzak bir ülkeye yelken açtı. Halkıyla birlikte oraya vardı ve oraya yerleşti. Çok başarılı ve büyük insanlar oldular. Büyük savaş sırasında halktan birçok kişi kaçıp ormanların içine sığınmıştı, onlardan bir daha haber alınamadı. Geri kalanlar esir alındı ve istilacılara köle oldular. “
Guatemala Maya efsanelerinde Quetzalkoatl’ ın önemi çok büyüktür. Quetzal kuşu, Guatemala’ nın ulusal kuşu ve sembolüdür. Guatemala’ da ulusal sembol olarak Quetzal kuşunun seçilme nedeni esaret altında yaşayamamasıdır tıpkı Quetzalkoatl gibi.
Maya uygarlığından geriye kalan en önemli belgeler olan Popol Vuh, Guatemala’ da bulunmuştu. Popol Vuh belgelerinde yazılanlara göre göklerden gelen Tanrıların gözlerinden, dişlerinden, burunlarından ışığın geldiği ile ilgili ve resimlerinde, heykellerinde bunu ifade etmişlerdir. Cakchiquel Mayaları, Guatemala’ da hala varlıklarını sürdürüyor ve onların efsanelerinde de Batıdaki anavatandan söz ediliyor;
” Burada sizlere ilk atalarımız hakkında değişik bilgiler vermek istiyorum ; onlar daha dağlara ve vadilere yerleşilmeden önce sadece tavşan ve kuşların yaşadığı söylenen o ilk zamanlarda doğan insanlardır. Atalarımız, dağlara ve vadilere Tulan’ dan geldikten sonra yerleşmişlerdir. Derler ki bizler denizin öteki yakasından gelmişiz, orada doğmuş ve büyümüşüz. Kakavitz ve Zactecauch anlatılarına şöyle başlar ; Dört yönden de geldi Tulan’ dan çıkan insanlar, yani dört Tulan vardı. Ve bizim atalarımızın doğduğu, büyüdüğü, daha karanlık ve gecelerin hüküm sürdüğü zamanda bizlere idollerimiz verildiği Tulan’ ın kapısı büyük tufanlardan sonra kapandı. “
Maya mitolojisinde ortaya çıkan beyaz yılanın Samanyolu’ nun sembolü olduğu teorisi de var. Samanyolu, Mayalar’ ın astronomik ve zamanla ilgili sistemlerinde büyük rol oynar, yıldızların konumunu belirlemek için onu referans almışlardır. Mayalar için gök cisimleri Tanrılar gibi bir bütünün parçalarıdır, birbirlerine bağlı bir ilişki içindedirler. Bu arada Samanyolu’ nun hareketi ve onu dik açıyla kesen zodyak burçlarının hareketi tıpkı svastika işaretinde olduğu dibi dört yönedir. Bu haç işaretinde olduğu gibi düz değildir, uçları kıvrıktır ve dört coğrafi yön üzerine eksenlenmiş ikişer kafalı yılan başıdır.
Maya ve Aztek medeniyetlerinde rastlanılan başlıca yılan sembolleri gökyüzündeki iki başlı yılan, yedi başlı yılan, ağaçlı yılan, yumurtalarının çevresinde spiral biçimde çöreklenmiş yılan, iki “S” biçiminde kesişen çift yılan, iki noktalı yılan veya Tüylü yılan olarak gösterilmiş.Maya ve Aztek gelenekleri, yılan ve kuş motifini bir tanrıda birleştirmiştir. Quetzalcoatl veya Kukulkan. Eski Mısır geleneğindeki gibi yaratılışla ilgili görülen Tüylü Yılan , Mısır dilinde de aynı adla adlandırılan Mehen yılanıdır. Quetzal yada yılan enerji, zamanın sonuna kadar dönecektir.
Tüylü yılan sembolizminde, tüy yeryüzündeki birçok tradisyonda tıpkı Mısır’da görüldüğü gibi hakikatin, doğruluğun, hafifliğin ve evrimsel bilince yükselmenin sembolü olarak kullanılmıştır. Mısır hiyerogliflerinde, yılan ve kuş insan doğasının ikiliğini ve kutupluluğunu temsil eder. Yılan, aşağı yönlüdür ve oluşturduğu spiral dünyanın evrimsel enerjisidir. Kuşun yönü ise yukarı , güneşe doğrudur, tek noktaya odaklı uyanmış bilince ve Akasha’ nın boşluğuna yönelmiştir. Kuş tüylü yılan tanrı, uyanmış evrimsel bilincin ya da uyanmış Kundalini’yi temsil eder ve içindeki Quetzalcoatl’ı uyandırmış kişiler, Yaratıcı’nın canlı tezahürüdürler.
Meksika’ daki arkeolojik kazılarda bulunmuş dünyanın en eski yazılarından Naakal tabletlerinde, Dört Büyük İlksel Güç’ ün, Yaratıcı ‘nın bütün evrende kaosu, yasa ve düzene çeviren emirleri olduğu yazılıdır. Bu görevi tamamladıkları zaman fiziksel evrenin sorumluluğunu üstlenmişlerdi. Kutsal Dörtlü, eski teolojinin önemli bir bölümü onların faaliyet alanlarını temel almış ve birçok teolojik fikir bunlardan türemiştir. Eski kavram şöyleydi:
” Başlangıçta evrende kaos hüküm sürüyordu, karanlıktı ve ses yoktu. Sonra alemleri yaratmak isteyen Yaradan, Dört Büyük Gücüne evrende yasa ve düzeni kurmayı emretti ki yaratılış başlayabilsin. Yasa ve düzen oluşturulduğu zaman Yaratılış işi O’ nun istekleri ve emirleri doğrultusunda Kutsal Dörtlü tarafından yerine getirildi.”
Meksika’nın Yucatan bölgesindeki arkeolojik araştırmalarda bulunmuş, Maya tabletlerinin birinde şöyle yazar; “Kendinde ikamet eden Yaratıcı, her şeyin yaratılması gereken zamanın geldiğini düşündüğünde, O ayağa kalktı ve ışıl ışıl parlayan ellerinden dört ok çıkardı ve bu oklar atmosferde gezinen dört elemente çarparak bunları harekete geçirdi. İlahi okların saplandığı parçacıklar canlandı. Sonra doğan güneşin ilk ışınları zuhur etti ve bunlar tüm doğaya hayat ve mutluluk getirdiler.”
Dünyanın her köşesinde rastlanan efsanelerde, sembollerde geçen dört büyük kuvvet insanların anlayabilmeleri için kare, dikdörtgen sembolizmi, dört ana yön kavramı ve ateş – hava – su – toprak olarak ifade edilmiştir. Fakat günümüze gelindiğinde bu dört ana kuvvetten Evreni meydana getiren dört temel enerji ; Zaman Enerjisi, Ruh Enerjisi, Fizik Enerji ve Hayat Enerjisi olarak ifade ediliyor.
ATİTLAN GÖLÜ
” Atitlán, Tolimán ve San Pedro… Üç yanardağın çevrelediği gölün üzerinde tekneler akıp gidiyor. Maya yerlileri gölün dokuz bölgesine yayılmış, her bölgenin kıyafetleri , el dokumaları, dilleri farklı. Burası çok uzun zaman önce turistlerin akımına uğramış özellikle San Pedro çok gürültülü ve kalabalık. San Marcos, sakin ve genelde ekoçiftliklerin, yoga merkezlerinin , kakao seramonilerinin yapıldığı spiritüel beyaz ırkın kalmayı tercih ettiği bir bölge, bu yüzden fiyatlarda her geçen gün artıyor. Sokakta geleneksel çikolataları satmaya çalışan çocuklarla vakit geçirmek keyifli. Ama en çok sinir bozan Maya köylerinin kiliselerinden sürekli atılan havai fişekler, her dua eden bir fişek patlatıyor. Burada öyle güzel kuşlar var ki bu doğa katliamını Tanrı adına nasıl yapabiliyorlar anlamıyorum. “
Yol günlükleri. Guatemala
Konuştuğum yerlilerden biri gölün içerisinde batmış fakat hala bulunamayan bir Maya tapınağı olduğunu söyledi, birkaç kişiye daha sordum ama kimsenin bilgisi yok, belki sadece bir efsane ya da ortaya henüz çıkmamış gizli bir kapı.
Hatta bu tapınağın gizli geçidinin efsane kitap ” Küçük Prens ” in yazarının fil yutan yılan olarak anlattığı bölümde resmedilmiş tepe olduğunu söylüyorlar. Yazar , Küçük Prens’ i San Marcos’ da yazmış ve gerçekten oradan bakıldığında o tepeyi tıpkı fil yutan yılan olarak görebiliyorsunuz.
Tapınağın gizli kapısı orada olabilir mi ? Şimdi tamamen ormanlarla kaplı ve yine bir söylentiye göre oraya gitmeye çalışanların başına hep kötü şeyler geliyormuş. İşte hep aynı hikayeler… İnsanoğlu bilinmezliğin üzerine sürekli masallar uydurup duruyor, halbuki o gizli geçitlere içsel yolculuğumuzla ve bilinçsel evrimimizle nasıl ulaşabiliriz ?
Tarih boyunca yanardağların defalarca yok ettiği Guatemala şehirlerinin hala yanardağ eteklerinde kuruluyor olması fakir ülkenin çaresizliğinden mi , bilgisizliğinden mi yoksa ölüm korkusunun ötesine geçmekten mi bilinmez .
Maya mezarlıklarını ilk kez Guatemala’ da gördüm, mezar taşları rengarenk ve çiçeklerle süslü hatta uzaktan baktığınızda bir lunapark veya çocuk bahçesi alanı zannedebilirsiniz. Onlar ölümü bir şölen gibi karşılıyor çünkü ruhun sonsuzluğuna inanıyorlar.
Fakat Mayalardan geriye kalmış kutsal öğretiler yüzyıllar öncesinde Katolik kiliselerince yok edilmiş olduğundan bu bölgede gördüğüm yerli halkların en dindar olanlar olduğunu söyleyebilirim.
İspanyol istilasından bedenen yok edilmekten kurtulmuş olan Maya insanları, köleleştirilmenin yanı sıra Katolik kiliselerince de din baskısına uğramış.
Ama şu anda hallerinden oldukça memnun olmalılar ki kiliselerden sürekli fişek sesleri geliyor, çok sinir bozucu bir ses. Yaratıcı’ yı korkarak mı sevmemiz ya da ona etrafımızdakilerin gözüne sokarak mı dua etmemiz gerekiyor ?
Yucatan yarımadasının güney yarısı Guatemala’ ya uzanan ve neredeyse yarısını kaplayan geçit vermez, sık bir bitki örtüsüyle içiçe geçmiş yağmur ormanlarıyla kaplıdır.
Bu muazzam ormanlar her zaman burada değildi çünkü ilk Maya halkı kalabalık bir nüfus ile bu topraklarda yaşıyordu fakat artık geçit vermez ormanların içerisinde sadece onlardan geride kalan harabeler var.
Bu bölgelerden yaşayan Copan ve Quiriguala yerlilerinin söylediklerine göre ormanın derinliklerinde, beyaz adamın erişebileceğinin çok ötelerinde gizlenmiş daha büyük harabeler var.
TİKAL
Maya dilinde Tikal, ” ruhların seslerinin yeri” anlamına geliyor ve 60 kilometrelik bir alana yayılmış Maya şehri Tikal , 1840’larda ortaya çıktı.
Hala tüm yapılar kazılamamış, ortaya çıkarılan bölüm sadece 16 kilometrekarelik bir alandan oluşuyor. Tikal’deki binaların çoğunun resmi isimleri yoktur, bunun yerine sayılar veya harfler ile işaretlenirler. 44 metre yüksekliğindeki Tapınak I’e Büyük Jaguar Tapınağı denir; 38 metre yüksekliğindeki Tapınak II, Maske Tapınağı olarak adlandırılır ve kompleksin merkezi alanı Büyük Plaza olarak adlandırılıyor.
Tikal National Park, Kuzey Guatemala’nın Petén eyaletinde, Meksika ve Belize’ye uzanan Maya Ormanı olarak anılan büyük bir ormanlık bölgede yer almaktadır.
Çok daha büyük olan Maya Biyosfer Rezervi içerisinde, iki milyon hektarı aşan ve ek koruma alanlarıyla bitişik olan Tikal Milli Parkı, olağanüstü biyolojik çeşitlilik ve arkeolojik önemi nedeniyle hem doğal hem de kültürel kriterlere göre yazılan az sayıdaki Dünya Mirası listesinde yer almaktadır.
5750 hektarlık bir sulak alan, tropik geniş yapraklı ve palmiye ağaçlarından oluşur. Farklı ekosistemler ve habitatlar geniş bir neotropik fauna ve flora yelpazesini barındırmaktadır. Jaguar ve Puma , maymunlar, 300’den fazla kuş türü, kayda değer yabani hayvanlar arasında. Ormanlar 200’den fazla ağaç türünden oluşur ve 2000’den fazla bitki çeşidi tespit edilmiş.
Tapınaklara ulaşmak için ormanların içinden geçen patika yollarda dakikalarca yürümek gerekiyor. Neden Mayaların buraya ” ruhların seslerinin yeri ” dediklerini algılıyorum, ormanın her tarafından hayvanların , ağaçların ve bitkilerin sesleri yükseliyor.
Tikal’ e günübirlik gelmiş olmaktansa birkaç gün burada kalabilmek isterdim, parkın etrafında kamp yapılabilecek yerler varmış. Bu muhteşem tabiatın seramonisiyle birlikte Mayaların bu muazzam tapınaklarda nasıl yıldızları seyrettiklerini hayal ediyorum.
Ve yıldızlardan ya da kayıp kıta Mu’ dan gelen Mayaların ilk atalarının neden kaybolduklarını ve şimdi ortaya çıkmadıklarını merak ediyorum. Karanlık çağın siyah dumanları gitgide ormanları yakıyor, kara bulutlar tepemizde dolaşıyor. Benim yolculuğum Kutsal Ses’ in peşinde ve sembollerle anlatılmaya çalışılan antik bilgilerin titreşimlerle nasıl bir bağlantısı var onu bilmeye niyetim.
Bazen bilgilerle kafam karışıyor , dünyanın şu haline baktıkça canım yanıyor ama tabiatı dinledikçe, hayvanların seramonisini, kuşların binbir renk melodilerini kulaklarımla özümserken zihinden çıkıp kalbe ulaşıyorum. Şükür ki müzik ve doğa var… Fakat insanlığın vakti gittikçe daralıyor, bulunamayan gizli kapılardan Lemuryalılar mı, Atlantisliler mi ya da uzaydan gelen başka varlıklar mı çıkacak bilmiyorum ama insanlığın bilinç kapısı açılmayıp doğayı katletmeye devam ettikçe Dünya Ana’ nın sabrı kalmadığını seziyorum, eteklerini sallayıp yanardağları patlatacak, seller sularla gelişemeyen insan bilincini temizleyecek olabilir… Doğa Ana’ nın hakkıdır, ne kadar daha can çekişebilir ?
ÖZ ‘ LEM . 2018
Yaptığım müzik videosunu seyredebilirsiniz 😉