KAMBOÇYA 2.bölüm

                  SİAM REAP – Tonle Sap Gölü

Yüzen köyü ziyarete gittiğimde henüz yağmur mevsimi başlamadığı için yollar kuraktı. Su kanallarının çevresini yağmur olmadan altı ay yaşayabilen Mongoe Ağaçları kaplıyordu. Köyün evleri büyük tahta kalasların üzerine inşa edilmiş çünkü yağmur zamanı sular yükseldiğinde bu evler yüzen evler haline geliyor ve insanlar kalasların altına kurdukları yaşam alanlarındaki yaşamlarına suların üzerindeki evlerinde devam ediyor.

Büyük kalasların üstüne kurulmuş evlerin bazıları tenekelerden yapılmış, bazıları ise sadece sazlıklardan kurulmuş.

Tapınak ve okul yanyana duruyordu, tapınak çok daha kaliteli bir malzemeden yapılmış, okul ise tenekedendi.

Köy halkı balıkçılıkla geçiniyor fakat çok fakirler, derme çatma evlerde yaşıyorlar, pirinç ve balıktan başka besin kaynakları yok. Hava çok sıcak olduğu için herkes dışarıdaydı, çocuklar çırılçıplak koşturup, birbirleriyle oyun oynuyorlar. Öyle güzel çocuklar ki bir kızın minicik gözleri çekik göz kapaklarının ardından sevgiyle bakıyor. Turistlerden para istemiyorlar neyse ki henüz para kavramı girmemiş yalın hayatlarına.


Derme çatma bir evin altındaki kalasların arasına kurulmuş sıralara oturan çocukları görüyorum. Burada ingilizce eğitimi veriliyor çünkü kendi dillerini çok zor öğreniyorlar, Khmer alfabesi dünyanın en geniş alfabesine sahip dillerden biri. Ve son yıllarda turizm hareketlendiği için ingilizce öğrenmek hayatlarını kolaylaştırabilir diye düşünüldüğü için ülkenin genelinde ingilizce eğitim veren okullar çok sayıda. Kamboçya’ daki çocukların nüfusu ülkenin büyük bir bölümünü içeriyor. Maalesef bu çocukların ailelerinin çoğunluğu fakir. Onların eğitimlerini sağlayacak gelire sahip değiller.


Kayıklar, nehirlerin arasında akıp gidiyordu, yiyecek malzemeleri taşıyorlardı. Sular yükseldiğinde kayıklar evlerin yanına yanaşıp satış yapıyorlarmış.

Su, çamur gibiydi, üzerime sıçrarsa birşey olur mu diye düşünürken bir baktım çocuklar şapır şapır suya giriyor. Utandım düşündüklerimden. Onların yaşam kaynağı, çamur gibi akan bu suydu.


Phnom Penn’ e doğru dönüş yolunda tuz çıkarılan bölgedeki işçilerle karşılaştık. İşçiler, eriyici sıcaklığın altında sabahtan akşama kadar tuzları kamyonlara taşıyorlardı.

                             PHNOM PENN

Kamboçya’ nın başkenti büyük inşaatlarla dolu, süslü yüksek binaların hemen ardında derme çatma, lağım sularının yanına yapılmış evlerin karmaşasıyla ülkede yaşayanların arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor.

Yollar çok pis, yedikleri tuhaf hayvanlardan mıdır nedir sokaklar çok kötü kokuyor. Sokak hayvanlarının hepsi hasta ve çok kötü durumdalar. Pek çok çocuğun yüzünde de yaralar var, bu genel bir problemmiş fakat bitkisel kremlerle bu yaraları iyileştirebiliyorlarmış. Sokaklarda yaşayan çok fakir insan var. Ülkenin hala bu durumda olmasının en büyük kahramanı ise eski diktatör katil başkanları Pol Pot.

Pol Pot, 1975 – 1979 tarihleri arasında, ülkenin başkanlığını yaptığı dönemde 2 milyon civarında insanı inanılmaz işkencelerle ve toplu katliamlarla öldürmüştür. Yüzyılın en kanlı diktatörü Pol Pot’ un kendisi öğretmen olduğu halde iktidara geldiği 1975 senesinden itibaren ülkedeki bütün eğitimli insanları öldürdü. Phnom Penn’ de günümüzde müze haline getirilmiş olan S11 işkence merkezini gezmek ruhsal açıdan oldukça zor.

İşkence merkezi çeşitli bölümlere ayrılmış, demir yatakların üzerinde hala işkence aletleri ve duvarlara saçılmış kan lekeleri duruyor. Sıra sıra ayrılmış, küçücük bölümlere insanlar birbirlerine yapılan işkencelerin seslerini duysunlar diye yerleştirilmiş.

Pol Pot katliamına önce ülkedeki bütün eğitimli insanlardan başlamış hatta yabancı dil bilenleri, gözlük taktıkları için akıllı olduğunu düşündüğü insanları ilk önce katletmiş. Kadınları, çocukları ve bebekleriyle birlikte katletmiş. İşkence merkezini kurduğu yer ise bir okul, S11 akıl almaz yöntemlerle yapılan işkenceler, katledilen insanların fotğrafları ve belgesellerle bu katliamın tarihini gözler önüne seriyor. Ölüm tarlaları diye geçen pirinç tarlalarında çalışan işçileri, hem açlığa mahkum ederek hem de toplu katliamlarla öldürmüş. Ölüm tarlarını ziyarete gitmedim artık bu hastalıklı ruhun yaptıklarını seyretmeyi ruhum kaldırmadı, gördüğüm fotoğrafları ise üst üste yığılmış binlerce kafatası. Ülkede yaşlı insan göremezsiniz çünkü hepsi öldürülmüş, gördükleriniz ise bu katliamdan şans eseri kurtulmuş olanlar. İşte bu yüzden Kamboçya halkının eğitim düzeyi çok düşük çünkü kanlı diktatör ülkenin geleceğini yok etmiş.

Duyduklarım hala ülke politikasında Çin, Tayland, Rusya ve Birleşik Devletlerin çeşitli oyunları devam ediyor. Pol Pot, milyonlarca kişinin katliamını gerçekleştirdii halde yakalanamamış, buna yardakçı arkadaşlarının çoğu da dahil, 1998 yılında yakalanacağını duyduğunda korkusundan ölmüş. Yaptıklarının eseri ise ülkedeki eğitimsizlik, insanların cahil bırakılması, fakirlik ve açlık. Diktatörlerin yaptıkları ülkelerine yaptıkları hasarın dönüşmesi onlarca seneyi buluyor. Ve Pol Pot kadar bu katliama katkısı olan bütün yardakçılarının da yüzyılın katliamında payı var.

  ÖLÜM TARLALARINDA AÇAN YENİ ÇİÇEKLER

Phnom Penn’ e gittiğimde Kamboçyalı çocuklar için aşevi açan Türk kadınla tanışmak istiyordum. Bir bağlantı kurarak kendisine ulaştım, sağ olsun ki birkaç gün beni evinde misafir etti ve kurduğu aşevini ziyarete gittik. Kimlik olarak kendini teşhir etmek istemediğinden bende ondan bahsederken Aynebilim diye bahsedeceğim zaten aşevinin ismi bu. Aynebilim, Kamboçya’ ya geldiğinde aç çocukların durumuna çok üzülmüş ve İstanbul’ dan ayrılma kararı aldığında Phnom Penn’ e yerleşmiş. Aşevini kurmak için Ölüm tarlalarının karşısındaki köyde bir alan bulmuş. Bu muhteşem fikirle yıllar önce ölüm saçılmış tarlaların üzerinde şimdi yepyeni umut çiçekleri açıyor.


Önce köyün içerisinde birlikte dolaştık, onlarca çocuk sevinçle koşarak bizi karşıladı. Fakir köyün çocukları kendilerine umut ışığı olan bu kadını kucaklıyordu.

 Sonra aşevinin olduğu alana gittik, inşaatı hala devam ediyordu, yeni proje çocuklar ve kadınlar için bir eğitim alanı da kurmaktı. ( 2015 ) Facebook sitesinden şu günlerde takip ettiğim köyün gitgide büyüdüğü ve yeni binaların yapımına devam edildiği.

İki kadın, çocuklara yemek pişirirken çocuklarla oyun oynadık. Çıplak ayaklarıyla çakılların üzerinde aldırış etmeden koşturup duruyorlardı.

Aynebilim Aşevi, internet üzerinden kurduğu yardım sitesinden elde ettiği gelirlerle her gün köye ve çocuklara yemek veriyor. Yardım yapan kişilerin ismini bu tatlı çocuklar tutarken resimler çekiliyor ve yardımı yapan kişiye teşekkür ediyorlar.

Yemeklerin pişirilmesini bekleyen çocuklar sonunda muratlarına erdiler ve pişen yemekler kaplarla dağıtılmak üzere köylerine taşındı.

Aynebilim Aşevi, bu güzel çocukların geleceği için büyük katkıda bulunmuş yardımsever bu kadının çabalarıyla büyümeye devam ediyor, yaptığı hizmet sevginin ve emeğin paylaşılarak çoğalacağına dair en güzel örneklerinden biri.

 

Aynebilim Aşevi.Mayıs 2015

 

Kampot’ a güneye doğru tekrar indim, ziyaret ettiğim en ilginç yerlerden biri Kadın Buda heykeliydi. Söylediklerine göre dünyadaki tek kadın Buda heykeli buraya yapılmış.

Kutsal olduğunu duyduğum mağaraya gitmek için bir tuk-tuk ayarladım. Mağara büyük değil fakat onu kutsal yapan içindeki küçük tapınakta bulunan, mağaranın duvarlarıyla birleşmesine ramak kalmış Shivalinga. Küçük mağara tapınağı 7. yüzyılda yapılmış, Shivalinga mağaranın sarkıtlarıyla birleşmek üzere, yüzyıllardır bu mağaranın içinde korunuyor.

Yolculuğumun son günlerinde tekrar Sionikville’ e döndüm, hep birlikte Niloş’ un kızkardeşi Alev Börükanlar ve eşi Mehmet’ in Samloem adasındaki huzurlu mekanlarına gittik. Nilgün’ ün bana verdiği Mooji’ nin Öz kitabını okurken, ego zihnin yapısıyla ilgili daha çok bilgi edinmeye başladım.

İçsel dönüşümümde bembeyaz kumlarda dolaşıp, gıcırdayan kumların sesleri arasında yengeçleri seyrettim. Kumları kıskaçlarıyla ağızlarının içine koyuyorlar, top yaparak çıkartıyorlardı, bütün kumsal minicik toplarla kaplıydı.
Alev, geçtiğimiz günlerde ani bir ölümle aramızdan ayrıldı, ruhu diğer alemlere doğru yeni yolculuğuna çıktı.( 2017 )
Hep birlikte öyle güzel zaman geçirdik ki Alev’ in yaşam enerjisi çok yüksekti. Onunla ilgili hatırladığım en güzel anılardan biri gecenin bir vakti denize girdiğimizde bedenlerimizi kaplayan planktonlarla oynadığımız gece. Planktonlar öylesine ışık saçıyordu ki denizin içi sanki gökyüzü gibiydi, ışık bedenler olduk. Alev, yakamozlarla oynarken öyle mutluydu ki bir çocuk gibiydi. Ruhu, yakamozlar gibi ışık olsun.


” Yaratıcı’ nın sevilmeye ihtiyacı var bir çocuk gibi. Korkmadan O’ ndan. ” Mayıs.2015