TANRILARIN VADİSİ KULLU / Old Manali – Vashist

Kullu Vadisi’ ne doğru yolculuk…Nisan.2016

” Karşımda uzayıp giden Kullu Vadisi, elma ağaçlarının gölgelerini ardına katıp, Beas nehrinin çağıltısıyla akıp gidiyor. Vadiyi çevreleyen dağlar öylesine yüksek ve heybetli ki zirvelerindeki erimemiş karlar gözüküyor. Ormanlarda yükselen ulu ağaçlar, gitgide yükselerek zirvedeki dağların etrafına yayılmış. Himalayalar’ ın ormanları tıpkı çetin dağları gibi, Doğa Ana’ nın gücünü ve güzelliğini sergiliyor. Yol boyunca gitgide yükselen dağların nehirlerle kavuşmasına hayranlıkla baktım. Parvati Nehri’ nin bembeyaz kayaların arasından geçip gittiği köprülerden geçer iken Dünya ne kadar güzel bir yermiş diye hatırladım… ” 26. 04. 16

 

Old Manali

                               ESKİ MANALİ

Bir zamanlar Hindu Tanrı ve Tanrıçalara, ilahi ruhlara ev sahipliği yapmış olduğuna inanıldığı için Kullu Vadisi’ ne, ” Tanrıların Vadisi ” ismini vermişler. Kullu, Beas Nehri kıyısından yükselen, 1230 m dağların eteklerinde kurulmuş küçük kasabalarla dolu. Kullu Vadisi aynı zamanda ” Kul – anti – peetha ” olarak da biliniyor,
” Yaşanabilir dünyanın en uzak noktası ” .

Bir Tripura yerlisi Behangamai Pal tarafından 1. yüzyılda kurulduğu söylenen yerleşim yerinden, Hintlilerin Ramayana, Vishnu Purana ve Mahabharata gibi çok eski kitaplarında da bahsediliyor. Hindistan, 1947 yılındaki bağımsızlığını kazanmadan önce bölgeye ulaşım yokmuş. Kullu Vadisi, gizemli kapılarını ziyaretçilere yeni yeni açıyor.

Old Manali

Old Manili’ de bulduğum hostel, kasaba merkezinin yukarısındaydı. İlk gün sadece balkonda oturup vadiyi çevrelemiş dağları seyrettim, muhteşem dağlarla konuştum, vadide uğuldayan rüzgarı dinledim. Ertesi gün hastalığım toparlayınca kasabanın merkezine doğru indim.

Eski Manali’ nin en önemli yapıları eski dağ evleri, Himalayalar’ ın çetin soğuk havasından korunmak için yapılmış, kapılarındaki işçilikleriyle, tahta pencerelerindeki ince işçilikleriyle insan emeğinin birbirinden güzel eserleri.

Old Manali

Patika sokakları çevrelen küçük köy evlerini geçtikten sonra kasabadaki eski kutsal Manu Maharaj Tapınağı’ nın en tepesinde prinçten yapılmış ” Kalasa ” nın durduğu kule var ve kule beş katlı pagoda şeklinde yapılmış. Rishi Manu tapınağı ” insanlık yarışının başladığı yer olarak ” geçiyor.

Old Manali Manu Maharaj Temple
Old Manali Maharaj Tapınağı

Evlerin önlerindeki tezgahlarında kadınlar, ince ince işlenmiş yün şalları dokuyorlardı.

Old Manali

Kasabadaki kadınların geçim kaynakları, gelen turistlere bu birbirinden güzel yün şalları, battaniyeleri, yün çorapları, bereleri satmak.

Geçim kaynaklarından önemli bir tanesi de bölgede geniş bir alanı kaplayan elma ağaçlarından ürettikleri elma suyu, reçeller, marmelatlar, elmanın kurusu yani elmanın her şeyini yapıyorlar.

Kuzey Hindistan’ ın köylerindeki insanlar çok yakın durmasalar da güvenebileceğiniz insanlar, hayatlarını zor hava şartlarında dahi sürdürmeyi başarabilmişler.

Old Manali

Ertesi gün Old Manali’ nin karşısında yer alan, nehrin karşı kıyısına kurulmuş kasabalardan biri olan Vashisht’ e yerleştim. Bulduğum hostel güzelim Beas Nehri’ nin yanı başındaydı.

Beas Nehri – Vashist

                              VASHİST

Vashist’ in ismi yedi hint bilgelerinden biri olan Rishi Vashist’ den geliyor. Efsaneye göre Rishi Vashist, oğlunun öldürüldüğünü öğrendikten sonra üzüntüsünden kendini Beas nehrine atar fakat nehir onun canını almaz. Nehrin o dönemlerdeki ismi ” Vipasha ” anlamı ” köleliklerden özgürleşmek ” . Vashist, nehrin kenarında uzun bir meditasyona dalar ve kendini yepyeni bir hayata adar.

Bu bölgedeki kasabalar artık turistlere alışmış, etrafta kalınabilecek pek çok hostel var, dik yokuş sokakların etrafı yanyana sıralanmış dükkanlar ve tezgahlarla dolu.

Vashist tapınağının 5000 sene önce yapıldığı söyleniyor, en önemli özelliği tağınağın içinde kaplıcaların olması, kaplıca suları pek çok hastalığa iyi geliyor o yüzden her gün ziyaretçilerle dolup taşıyor.

Vashist Tapınağı

Tapınağın ilk hali dev taşlardan inşa edilmiş ve üzerini eski sembollerle baştan sona kaplamışlar, daha sonra tapınağın etrafı ağaçtan yapılmış bölümlerle genişletilmiş.

Vashist Tapınağı

Bu bölgenin en önemli özelliği tahta işçiliğinin sağlamlığı, zanaatı ve görkemliliği, tapınaklarından evlerine kadar ağaç, ahşap sanatını her yerde görebiliyorsunuz.


Tapınağı ziyaret ettikten sonra Solang Vadisine doğru yürüyüşe başladım, daha yükseklere çıkmadan önce yürüyüş performansımı artırmalıydım ve yalnız yürüyüş yapmaya alışıyordum.

Vashist’ den sonra büyük ana yola vardım.

Solang Vadisine çıkan yol son senelerde gittikçe genişletilmiş çünkü bu bölge kayak ve kış sporları için mükemmel olanaklara sahip, ana yolun etrafı kayak malzemeleri satan ve kiralayan yerlerle çevrili.

Solang Vadisi

Her hangi bir araca binmeden yaklaşık üç saat süren bir yürüyüşle Solang vadisine ulaştım.

Solang Vadisi

Çoğunluğu Hintli turist kalabalığı uzun doğa yürüyüşünden  sonra fazla gelmeye başladı,rehberlerde sürekli dibimde bitiyordu.

Solang Vadisi

En sonunda nehir kıyısındaki sakin bir lokantada dinlendikten sonra Vashist’ e bir otobüsle geri döndüm.

 

Ertesi gün yine yürüyüşe çıkmış, Vashist tapınağının önünden geçerken kucakları beyaz tavşanlarla dolu kadınları gördüm, yanlarına yaklaşır yaklaşmaz etrafımı sardılar.

Turistlere fotoğraf çektirerek para kazanıyorlarmış, kucağım beyaz yumuşacık tavşanlarla doluverdi.

Vashist Tapınağı

Vashist Tapınağı’ na neredeyse her gün uzun metal boruları ve davulları çalarak kurban etmeye koca koçları getiriyorlar, bu bölgede kurban etme olayı maalesef çok yaygın.

Kasabaya yakın şelaleye doğru yola koyuldum.


Vashist

Çam ormanının içlerine doğru ilerledikçe mest oldum, hiç bu kadar büyük çam ormanı görmemiştim.

Ağaçların arasında kendime bir köşe bulup büyük şelaleyi uzaktan seyrettim.

Vashist Şelalesi

Sonra ormanın içinde ilerleyerek büyük şelalenin yanına ulaştım, yüzlerce kilometre aşıp aşağıya süzülen suların seslerini dinledim, çağıl çağıl akan şelalenin armoniklerinin yankısı çam ormanlarında sonsuzluğa yayılıyordu.

Şelalenin altına doğru yaklaştım, ipek gibi akan suyu seyrederken gözümü heybetli dağlara çevirdiğimde dağların hareket ettiğini gördüm. Sanki dağlar hologramik olarak birbirinin içinde dalgalanıyordu, tekrar şelaleyi seyrettim sonra tekrar dağlara baktım. Evet, hologramik dalgaları görebiliyordum, bunu daha önce okyanus dalgalarını seyrederken denemiştim. Suyu seyretmek, görsel olarak solid enerjiyi algılamanın etkisini artırıyordu. Ne kadar zaman o boyutta kaldım bilmiyorum, güneş alçalmaya başlarken dev gövdeli çam ağaçlarının arasından süzülen kırmızı, turuncu, sarı ışıkların içinden aşağı inip dönüş yoluna geçtim.

Yol günlüklerimden :

” Kendimden kaçar değil, kendimi bilmek yolunu seçmiştim. Yalnız kalmaya, doğanın sesini daha iyi işitebilmek için ormanlara, dağlara gider oldum. Akşamları davulum Shakti ile odama kapanıp, yanıbaşımdan geçen Beas Nehri’ nin şarkısını dinleyerek onunla şarkılar söylüyorum. Sesleri, titreşimleri nehrin sesini dinleyerek yeniden keşfediyorum. Gündüzleri kimseyle konuşmadan sesizliğe bürünüyor, dağ köylerine doğru yola koyuluyor gönlüm. Ses ve sessizlik, iki enerjiyi içimde dengeliyorum, bunun için de öğretmenim Doğa Ana’ ya gidiyorum. Çağıldayan şelaleri izleyip, dağları hareket ettirebiliyor gözlerim, üçüncü gözümün algısını doğada hissedebiliyorum.”

Çam ormanlarındaki dev ağaçların arasında kaybolmak, patikaları takip etmek, zamanı ayarlamak, tehlikeleri sezmek ki yalnız bir kadının ormanda gezerken hayvandan çok yabancı erkekleri kollaması gerekiyor, uçurum kenarlarında fazla dolaşmamak ve sezgilerimi takip etmek bana cesaret veriyordu. Kendime bir oyun bulmuştum, tıpkı ilk insanlar gibi Doğa Ana’ yı yeniden keşfediyordum.

Yol arkadaşım Shakti…Mayıs.2016

Kuzey Hindistan yolculuğumun son videosunu izleyebilirsiniz ;