AMAZONLAR 4. Bölüm / KAMBO ‘ NUN ŞİFA VEREN ZEHİRİ
- Stats: 5764 14
- Posted: 20 Nisan, 2018
- Author: Özlem Soydan
- Category: Seyahat Yazıları
Kambo yaptıracağım gün , 21. Haziran. 2016 Yaz döngüsüne denk gelmişti . Güneşin doğuşuyla kalktım, hiçbir şey yemeden seramoninin yapılacağı binaya gittim. Ağacın üzerine koydukları kıpırtısız yeşil kurbağaya baktım. Zehir, derisinden yeni alındığı için hala şoktaydı, çok üzüldüm. Arkadaşlarım kurbağanın birkaç saate kendine geleceğini ve onu bırakacaklarını söylediğinde rahatladım ve vereceği şifa için yeşil kurbağaya teşekkür ettim.
İçeri girdiğimde bana verilen şekerli suyu içmeye başladım, seramoniden önce iki litre su içmem gerekiyordu çünkü zehiri ancak kusarak ya da bağırsaklar yoluyla atabilecektim. Aslında bu kusma işinden canım sıkılmaya başlamıştı ama vücudumda dolaşan zararlı artıkları çıkarmanın başka bir yolu yoktu. Aç karnına zar zor içtiğim şekerli sudan sonra bir mindere oturdum. Deyan, yanıma geldi, aslında o bir yerli değil gringo idi ( beyaz insanlara yerlilerin verdiği isim ), uzun zamandır bu uygulamayı yapıyordu. Hazır olduğumu söyleyince seramoni başladı.
Önce koluma yanan tütsü ile üç delik açtı, sonra kurbağanın beyaz salgısını bu deliklere koydu ve zehirin etkisinin yaklaşık yarım saat süreceğini, bu sırada kusmamı ve tuvelet ihtiyacım olursa bana yardım edeceğini söyledi. Üç delikten sonra vücudum yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı, nefes alış verişlerimi düzenlemeye ve zehirin yayılışını gözlemlemek için meditasyon durumuna geçtim. Zehir, lenf damarlarından hızla vücuda yayılıyordu, önce midemde biraz kasılmalar oldu sonra bağırsaklarıma doğru indi. Yumurtalıklarıma geldiğinde durdu ve orada daha uzun süre geçirdi.
Öğrendiğim bilgiler Kambo’ nun özellikle kadınlar için çok faydalı olduğuydu çünkü rahim bölgesindeki hastalıklara çok iyi geliyordu. Fakat hamile kadınların ya da hamile kalmayı planlayan kadınlar için uygun değil. Çünkü yumurtalık bölgesinde ciddi bir temizlik yapıyor hatta yumurtalıkları ile sorunları olan kadınlara kol bölgesinden değil genelde bacak veya ayak bölgesinden Kambo uygulanıyor. Bu yüzden zehirin yaptığı tedavinin ağırlığına dayanmaya çalıştım.
Yalnız bir problem vardı, kusamıyordum. Üç deliğe bir tane daha eklendi, sonra bir tane daha, biraz daha su içtim. Kolumda beş delik açıldığında zehir tekrar yukarı çıkmaya başladı ve midemden sonra kalbime doğru çıktı. ( Önceki yazımda Kambo’ nun kalp hareketlerini düzenlediğini yazmıştım fakat kalp hastalığı olanların uygulamayı yapmasının ne derece doğru olduğunu bilmiyorum lütfen araştırmadan yapmayın ). Kalbimde bir sıkışıklık oldu, nefes alışverişlerimi kontrol ettim sonra zehir boğazımda yukarı doğru ilerlemeye başladı.
Boğazım yavaş yavaş şişmeye başladı, kızardığımı hissediyordum. Yüzüm de şişmeye başladı, tıpkı bir kurbağa gibi olmuştum. Zehir kafamın tepesine ulaştığında sıcaklıktan yanıyordum, tekrar su içirdiler. Adamlar bana hayretle bakıyordu çünkü hala çakı gibi duruyordum. Sonra yeni delikler açıldı kolumda..Altı..Yedi..biraz daha su içtim. Kusmam lazımdı ama kusamıyordum, tuvalete gittim. Geri döndüm, zehir aşağı doğru inmeye başlamıştı. Suyu boğazımın şişliği yüzünden çok zor içiyordum ama içmek zorundaydım.
Yeni delikler açıldı…Sekiz…Dokuz… Artık nihayet kusmaya başlamıştım, zehiri atmaya başladım vücudumdan ve vücudumdaki sıcaklık normale dönmeye başladı. Normalde Kambo tedavisi 30-45 dakika sürüyor, benimki ne kadar sürdü bilmiyorum biraz geçmiş olabilir. Ve ilk kez Kambo yaptıranlara 3-4 delik uygulanırken benim 9 tane olabilmem çok tuhaftı. Bana ” Çok güçlü bir kadınsın ” dediler, ben de hiç beklemezdim , sanırım yeşil kurbağa beni sevmişti.
Kendime geldiğimde yüzüm ve gözlerim hala şişti, gerçekten bir kurbağa gibi şişmiştim. Dışarı çıktığımda yemyeşil doğaya baktım, bütün renk algım açılmıştı, her şey inanılmaz berraklıktaydı. İşitme algım da tamamen açılmıştı, sanki kulaklarım temizlenmişti ve öyle bir enerji hissediyordum ki kilometrelerce koşabilirdim. Ağaçlara tırmanıp, kanatlanıp uçabilirdim öyle büyük bir mutluluk ve rahatlama hissediyordum.
Bütün günüm müthiş bir enerjiyle geçti, öğleden sonra 21 Haziran yaz dönümü için seramoni yapacaktık ve akşam da tekrar Ayahuasca içecektim.
YAZ DÖNÜMÜ SERAMONİSİ
Amerikan yerlileri, Doğa Ana ‘ ya seramonilerinde ve dualarında genellikle meyveler, çiçekler, yiyecekler, tohumlar sunarlar çünkü onun verdiği bereketin karşılığında hepsini tüketmeden, başka canlılara da bereket olsun diye toprağa geri sunarlar. Özellikle mevsim dönümlerindeki seramonileri çok özeldir çünkü yeni bir doğumu karşılarlar. Doğa dönüşecek ve yeni bereketler sunacaktır, kendini yenileyecek ve yeniden doğacaktır.
Kadınlar en güzel kıyafetlerini giyer, takılarını takar, dişil enerjinin varlığında seramonileri yaparlar. Büyük yapraklar tıpkı tepsiler gibi kullanılır, içlerine fasulyeler, mısır taneleri, pirinç, bölgede bolluk getiren kuru yiyeceklerin tohumları ve meyveler koyulur. Mandala şeklinde hazırlanan bu sunuyu çiçeklerle süslerler ve o sırada kadınların bu hazırlığını seyreden erkeklerle birlikte Doğa Ana şarkıları söylerler. Bu şarkıların sözlerinde şükran, sevgi ve sevinç vardır. Doğa’ nın verdiği bolluğa , teşekkür vardır.
Biz de muz yapraklarına mandala şeklinde yerleştirdiğimiz nimetleri şarkılarla yerleştirdik.
Sonra hep birlikte ormanın içimdeki en yaşlı ve en heybetli olan dev ağaçlardan birinin yanına gittik. Erkekler, ulu ağacın dibine bir çukur açtılar ve hazırlanan yaprakları bu çukura teker teker koydular. Biz şarkılar söylemeye devam ediyorduk. Sonra çukurdaki sunular ateşe verildi. Bu Amazon bölgesindeki bazı yerli topluluklarının yaptığı bir seramoniymiş, ben daha sonra katıldığım diğer Amerika yerlilerinin seramonilerinde sunuları yaktıklarını görmedim , genelde altarlara veya toprağa geri koyuyorlar. Yakma olayının sadece Hindistan’ da olduğunu biliyorum.
Ateş büyürken şarkılarımız da Pachamama’ nın, Doğa Ana’ nın güzelliğine ve bereketine karışıyordu.
GÖKKUŞAĞI SERAMONİSİ
Akşama kadar dinlendim gerçi Kambo’ nun enerjisini bedenimde hala taşıyordum, uyumam pek mümkün olmadı. Geceye doğru tekrar seramoni binasına gittim , bu sefer Ayahuasca Madre ile Kambo’ nun birleşmesinin nasıl olacağını merak ediyordum. Şunu söylemeliyim ki gökkuşağı kominitisinde ben gittiğim zaman yerli bir şaman yoktu, yapılacak seramoniyi Arbol yapıyordu, bir gringo, beyaz adam. O yüzden rahattım biz bize olacak ve seramoni sırasında şarkılar söyleyebilecektik. Gerçi kafamdaki seramonin ruhuna uymuyordu benim zihnimde, bilmiyorum belki de bir yargıydı.
Hatta çok yorgundum, uykum gelmeye başlamıştı ama direndim ve Madre’ yi yudumladım. Miğdem çok az bulandı ama kusmadım, yerimden neredeyse hiç kalkmadım, biraz uyudum ve söylenen şarkıları dinledim. Arkadaşlarım Pachamama ve Rainbow şarkıları söylüyordu, şarkıların çoğunu ilk kez duyuyordum. Doğa Ana, Güneş, Ay, Yıldızlar, Ağaçlar için sevgi dolu yazılmış kelimelerle, mısralarla, şiirlerle dolu ve hepimizin bir olduğunu söyleyen şarkılar. Çember şeklinde birlik enerjisinin paylaşıldığı, ortada sahnenin olmadığı, doğaçlama giden melodilerle herkesin katılabileceği şarkılar.
Şarkıları söylerken yolculukta yapıyordum zaman olmayan boşluğun içinde…birden çok net bir varlık gördüm. Siyah ve kırmızı renkteydi, bedeni geometrik şekillerden oluşuyordu, bir desen vardı üzerinde ve elinde sanki düdük gibi bir şey çalıyordu. Ben de onu taklit etmeye çalıştım, sanki onunla bir düet yapıyor gibiydik. Müzik öyle güzeldi ki , anlık, şimdi bu müziği hiç hatırlamıyorum ama garip bir şekilde o anın büyüsünü duyuyorum.
Sonra Ayahuasca yolculuğumdan hatırladığım en net görüntülerden biri Sarı çiçeklerdi, öyle güzellerdi ki. Sonra uyumuşum, derin bir uykuya girdim, sabah güneş ile uyandım.
Ormanda dolaştım, tekrar bana flüt gibi bir şey çalmayı gösteren varlığın ne olduğunu ve sarı çiçeklerin hayalini kuruyordum. Aslında bir taraftan ” Her gün böyle seramonilerle ” geçmez diye geçiriyordum içimden. Pek çok insan Amazonlara şifa bulmaya geldiğinde bazen Ayahuasca’ nın büyülü tarafına, renklere , şekillere kapılabiliyorlardı. Bu yüzden yazdıklarımı okuyanlarla paylaştıklarımın benim deneyimlerim olduğunu ve herkesin yapacağı yolculuğun farklı olacağını söylemek isterim. Ayahuasca Madre , bir şifadır , Ruh için bir şifadır ve yalancı Ego’ yu öldürür. Amazon yerlileri der ki ;
“Bitkiler, eğer gerçekten sana sorarlarsa, sana cevap verecekler, size ilacı öğretecekler, çünkü bitkiler her zaman insanlara öğretti.
Ve insanlar bir bitkinin tıbbi kullanımlarının bilincini kaybedebilse de, bitki her zaman ilacın ne olduğunu hatırlar.
Ve sana sorarlar … eğer istersen. Onlara açık bir kalp, alçakgönüllülük ve saygıyla yaklaşırsanız, duyularınızı açın ve gerçekten onları algılamaya izin verin, onlar her zaman cevap verecektir. İlk kez başarısız olursanız tekrar gidin. Çünkü denize istediğin kadar gidebilirsin. “
Kambo, muhteşem bir şifa, kesinlikle bedenimin nasıl güçlendiğini , bazı kronik ağrılarımın nasıl geçtiğini sonradan fark ettim. Bağışıklık sistemim kuvvetlendi , sabahları kalktığımdaki yorgunluk hali geçti. Tabii benim için muhteşem doğanın kendisi büyük bir şifaydı, kuşların ve hayvanların sesleri büyük bir şifaydı.
Fakat Amazonların nemi ve sivrisinekleri ile hiç aram yoktu ve bataklıklara basmamak için yürürken gökyüzüne bakamıyordum sanırım dağlar daha çok bana göre diye düşünüyordum. Hislerim yeni bir yola çıkmamı söylüyordu. Vücudumdaki ısırıklardan da bunaldığım için Iquitos’ tan sonraki yoluma karar vermek için bir günlüğüne merkeze gittim. Yanımda Jane ile birlikte ormanın içinden ana yola çıktık ve Iquitos otobüslerine bindik.
BREZİLYA MI ? KOLOMBİYA MI ?
Iquitos’ tan ayrılıp yolumu değiştirmek istememe iki şey sebep oldu. Biri gözlem ki her tüy takan şaman olmuştu ! Iquitos’ da tehlikeli boyutlarda yapılan Ayahuasca seramonileri yapılıyordu. Iquitos’ un merkezi özellikle Amerika Birleşik devletinden gelmiş turistlerden geçilmiyordu, kafeler bu insanlarla dolup taşıyor ve bir çoğu alkol kullanıyordu. Yani her Ayahuasca turu yapan turizm şirketi bunu söylemiyordu, seramonilerden en az iki hafta önce alkol içilmemesi gerekiyordu, paraya önem verip insanların sağlığı umurunda olmayan şaman turizmi Iquitos’ a yayılmıştı.
Rotamı şöyle belirlemiştim, Leticia’ ya gidecektim. Tam üç ülkenin sınırının birleştiği Amazon şehri Leticia. Ama sonrasına karar veremiyordum. Kolombiya’ mı , Brezilya’ mı ?. Gezgin arkadaşlarımın bir çoğundan Kolombiya’ nın çok güzel bir ülke olduğunu duymuştum ama hakkında fazla bilgim yoktu. Brezilya ‘ ya gitmek için Amazonlardan teknelerle devam etmem gerekiyordu ama ben sivrisinek saldırısına maruz kalmak istemiyordum , sivrisineklerden bulaşan bir hastalık vardı. Fakat gezginlerden aldığım bilgiler Amazonları tekne ile geçmenin inanılmaz bir deneyim olduğuydu. Bu yüzden kararsız kalmıştım ???
Yolumun hangi ülkeye doğru olacağına aldığım bir haberden sonra karar verdim. Şimdi biraz geçmişe gidiyorum… 2015 senesinde Türkiye, Yalova’ da , TÜMATA grubunun düzenlediği ” 16 gün, 16 gece Sema ” etkinliğine katılmıştım. İlk kez dönmüştüm ve inanılmaz bir his, anlatılamaz bir boyut , ama ben konuyu değiştirmiyim çünkü o ayrı yazılacak bir hikaye. Sema’ ya katılmaya dünyanın pek çok köşesinden yabancılar da gelmişti, birleşme enerjisi Müzik ve Sema ile müthişti. Orada Kolombiya’ lı Mauricio da vardı, dünyayı bisikleti ile geziyordu ve iki senedir ülkesine dönmemişti. Bütün dünyayı bisikleti ile turladıktan sonra artık yorgun olduğunu ve ülkesine döneceğini söylemişti.
Kararsızlığın içinde iken Mauricio aklıma geldi ve ona mail atıp sordum, ” Kolombiya’ ya gidersem ne yapabilirdim ? Leticia’ dan sonra nereye gidebilirdim ?….vs. Sonra mailime aynı gün cevap geldi. ” Putumayo’ da bir hafta sonra bir permakültür toplantısı yapılıyordu. Oraya gidersem Kolombiya’ daki ve Güney Amerika bölgesindeki ülkelerden gelen permakültür grupları ile tanışabilirdim. ” . Bu haber ile rotamı Kolombiya’ ya çevirdim ve Permakültür toplantısına katılmaya karar verdim. Ertesi gün tekrar gökkuşağı kominitisine döndüm çünkü büyük sırt çantamı orada bırakmıştım, arkadaşlarımla vedalaştım, gerçi bu hızıma onlar da çok şaşırmışlardı.
Gökkuşağın’ dan ayrıldığım vakit karanlık çökmek üzereydi , çıkmakta biraz gecikmiştim ve telefonumdan başka fenerim de yoktu. Ben hızlıca yürümeye devam ettim, hava tamamen karardığında hala ormanın içindeydim. Biraz korkmuyor değildim ama korku neye yarardı ki ana yola çıkmam gerekiyordu. Zihnimi dinlememeye çalışıyordum hatta telefonumdaki ses kayıt düğmesine bastım ve havanın kararması ile şarkılar söylemeye başlayan hayvanların sesini yürürken kayıt yaptım, şarkılar mırıldandım, korkumu müzik ile kandırdım, yendim, yürüdüm….yürüdüm. Tahtaların uzandığı bataklıkları geçtim, yılanların çıkmaması için dua ettim, aşağısı çamur olan tek kişinin geçtiği kalasların üzerinden geçtim , Amazonlara kalbimden teşekkürler ettim. Ve sonunda ana yola ulaştım.
ÜÇ ÜLKENİN BİRLEŞTİĞİ SINIR ; LETİCİA
Ertesi sabah Iquitos’ dan Leticia’ ya giden hızlı tekneye bindim, yaklaşık sekiz saat bir yolculuk olacaktı. Teknenin içinde seyahat ettiğim için Amazonların güzelliğini ancak küçük camdan seyredebiliyordum. Tekne nehrin kenarındaki küçük köylere yanaştığında gerçek Amazon yaşamını görmüştüm. Tahtalardan yapılmış ve tenekelerle kaplanmış evlerin bazıları nehrin üzerine kurulmuştu. Amazon nehrinin güzel renkleriyle, teknenin yanından uçan kuşlarla akıp gittim.
Leticia’ ya vardım, üç ülkenin sınırına.
Ve Kolombiya’ ya giriş yaptım.
Leticia’ da sadece bir gece kaldım ve permakültür toplantısına yetişebilmek için Cali’ ye giden bir uçağa bindim. Uçak ile Amazonların üzerinden geçerken bu muhteşem engin yeşilliğin , nehirin kıvrımları ile birleşmesini seyre daldım. Hiç bu kadar bulutu bir arada görmemiştim.