COLOMBİA 1. Bölüm / Kanlı Ellere Düşen Coca

Amazonlar’ ın büyülü yeşilliğinden uçup Cali’ ye vardığımda akşam olmuştu. Dünyanın en tehlikeli şehirlerinden biri olan Cali, Kolombiya’ daki Kartellerin ve ABD’ ye uyuşturucu satan merkezlerden de biriydi. Yaklaşık altmış yıldır derin devlet, devlet, karteller, uyuşturucu kaçakçıları , FARC ve gerillalarla süren iç savaşta yüz binlerce insan ölmüştü. Bir tesadüf müydü bilmiyorum ama ben Kolombiya’ ya varmadan bir hafta önce FARC ile bir ateşkes imzalanmıştı. Ülkede süren iç savaşta Wikipedia’nın verdiği bilgilere göre 177.307’si sivil olmak üzere, 218.094 kişi ölmüş, 25.000 kişi kayıp, 5.7 milyon kişi yer değiştirmek zorunda kalmış. Fakat halkın söylediği , faili meçhul cinayetlerle sayının çok daha fazla olduğu.

Ertesi sabah kalktığımda Cali şehrinin karmaşasında fazla kalmayacağımı bildiğimden biraz merkeze doğru yürüyerek şehri biraz keşfetmeye karar verdim.

Kaldığım hostelin yakınları Salsa okullarının reklamları ile doluydu, Salsa dansını öğrenmek için yurt dışından bir sürü insan Cali’ ye geliyormuş. En çok dikkatimi çeken duvar resimleri olmuştu, şehrin bunaltıcı görüntüsüne renk katıyorlardı.

Cali / Colomia.2016

Farklı sanatçıların yaptığı kedi heykellerinin sergilendiği bir parka gittim.

Cali / Kedi Parkı

Sonra merkeze yürümekten vazgeçip bir taksiye bindim. Yolculuğum boyunca bir şey dikkatimi çok çekmişti, polisler ve polis tankları bazı sokakların başında duruyordu. Taksiciye nedenini sorunca, o bölgenin merkez polis binasının yakınları olduğunu ve pek çok kez bombalı saldırıya uğradığını öğrendim. ” Kim bunları yapan ? ” diye sorduğumda, ” Kartel ” dedi.

Cali / Colombia.2016

Kolombiya, 1970′ li yıllara gelindiğinde ABD’ ye en çok kokain satan uyuşturucu merkezi olmuş. Özellikle Medellin ve Cali’ deki karteller oluşturdukları uyuşturucu çeteleriyle kendi halkını önemsemeden hatta devlet ile işbirliği yaparak ceplerine milyonlarca doları topluyorlardı. Ülke uyuşturucu trafiğinden kana bulanmıştı, bombalar patlıyor, silahlı saldırılar düzenleniyor ve bunların çoğunda sivil halk ölüyordu.

Cali / Colombia.2016

En kanlı kartellerin başında olan Pablo Escobar ‘ ın hayatını anlatan ” Narkoz ” dizisini seyrettiğim zaman Kolombiya’ nın ne kadar acılarla dolu bir geçmişi olduğunu anlayabilmiştim. Kutsal Ses’ in peşinde hızla gezmekte olduğumdan bu diziyi aylar sonra ancak izleyebildim. Yalnız bu dizide hiç hoşuma gitmeyen şey bu katilin bir kahramanmış gibi gösterilmesiydi. Kolombiya’ da Pablo Escobar diyince insanların gözündeki ışık söner, hüzünlenirler ve başlarını önlerine eğip bu konuda uzun konuşmak bile istemezler.

Cali / Colombia.2016

Bu konuda araştırma yaparken muhteşem bir yazı dizisine rastladım, okumanızı tavsiye ederim.

Pablo Escobar Öncesi ve Sonrası: Kolombiya’nın Yükselişi (2)

Cali/ Colombia.2016

 KANLI ELLERE DÜŞEN KUTSAL BİTKİ ; COCA

And Dağları’ nda yaşayan yerlilerin kutsal bitkisidir Koka ve yüzyıllar boyu bu bitkiyi tarlalarda çalışırken, inşaat işlerini yaparken enerji vermesi amacıyla , ağızlarında çiğneyerek kullanmışlardır. Pek çok yerli kabile Coca bitkisinden şifa veren çaylar yapmışlar ve bu bitkiden merhemler, ilaçlar elde etmişlerdir. İspanyol istilasından sonra yüksek sınıf tarafından popüler bir hale gelmiş ve 19. yüzyılda Avrupa ve ABD’ de ilaç sektörü tarafından kullanılmaya başlanmıştır.

Amerika yerlileri şöyle der ; ” Beyaz adamlar, bizim bütün kutsal bitkilerimizi kirlettiler. Bitkilerin ruhlarına zarar verdiler ve onları diğer masum kardeşlerimizi öldürmek için kullandılar. “

Coca bitkisi , uyuşturucu üreticilerinin eline düştüğünden beri acı çekiyor çünkü hem binlerce insanın Kokain maddesine bağımlı olması hem de para uğruna kurulan uyuşturucu çeteleri özellikle Kolombiya ve Meksika’ da sayısı bilinmeyen insanın ölümüne sebep olmuş. Ve tabii hala insanları zehirleyen meşhur Coca – Cola, hemen markete inip alabileceğiniz bu içecek de Coca bitkisinden yapılıyor. Bu içeceğe karşı bir bağımlılık hissediyormusunuz ? İçine konan maddelerin farkındamısınız ? Enerji verdiği doğru çünkü bunu sağlayan Coca bitkisi fakat diğer maddeler kanser hücrelerini besleyici ve midenizi delici bir özellik taşıyor. Herkesin kendi iradesi var fakat tavsiyem masum çocuklarınıza içirmeyin.

Coca ; mineral besin elementleri, esansiyel yağlar ve az ya da çok farmakolojik etkilere sahip çeşitli bileşiklere sahip bir bitkidir. Koka yaprağı, Andean bölgesindeki yerli halklar arasında yüzyıllar boyunca geleneksel olarak çiğnenmiş ve çay için demlenmiştir , herhangi bir zarar vermez ve insan sağlığına faydalıdır. Koka yaprağının geleneksel çiğneme yöntemi, yaprakların bir top şeklinde ağzın içine konulması ve tükürük sayesinde alkaline maddesinin yapraklardan emilmesidir. Çiğnendiği zaman açlık, susuzluk, ağrı ve yorgunluğu bastırır. Ve özellikle dağcıların yaşadığı yükseklik hastalıklarının üstesinden gelir.

Güney Amerika’ da pazarlardan rahatlıkla alabilir hatta bahçenizde yetiştirebilirsiniz. Kuzey Kolombiya yerlileri olan Kogi’ ler her zaman heybelerinde Koka yaprakları taşırlar ve size ilk tanışmada sunarlar. Artık pek çok beyaz insanda bu geleneği sürdürür hale gelmiş . Koka yaprağı sunmak barışı ve kaynaşmayı anlatıyor, seramonilerde kullanılıyor ve kirletilmiş tarihi yeniden aklanıyor.

Koka çayı, Andes’ deki insanlar tarafından günlük olarak tüketilen çaylardan biri ve yerli halklar tarafından da kutsal çay olarak ikram ediliyor. Artık Koka çayını marketlerde görmeniz mümkün ve bir gıda takviyesi olarak unu da yapılmaya başlandı.
Coca bitkisinin insan sağlığına faydalı olan içeriği şöyledir ;

. Carbohydrates (44.3 g)
* Protein (19.9 g)
* Fat (3.3 g)
* Fiber (14.2 g)
* Vitamin A (10,000 – 14,000 IU)
* Vitamin B1 (0.58 – 0.68 mg)
* Vitamin B2 (1.73 mg)
* Vitamin B6 (0.58 mg)
* Vitamin C (1.4 – 53 mg)
* Vitamin D (trace amounts)
* Vitamin E (16.72 mg)
* Calcium (990.18 – 1749 mg)
* Copper (1.1 mg)
* Iron (26.8 – 45.8 mg)
* Magnesium (197 – 225 mg)
* Phosphorus (637 mg)
* Zinc (2.63 – 3.8 mg)

Benim şu zamana kadar gözlemlediğim ( 2018 ) ; Kolombiya’ nın uyuşturucu trafiği yüzünden yerli halklar ve doğa çok zarar görmüş. Kokain üretmek için yapılan imalathaneler tropikal ormanların içlerine kurulmuş. Hem Amazonlar bölgesinde hem kuzey Kolombia, Sierra de Nevada’ da.

Madre Sierra’ nın sularla şakırdayan dev ağaçlarla kaplı ormanında gezer iken ağaçların arasında sarmaşıkların örttüğü paslı bir makina görmüştüm. Arkadaşıma onların ne olduğunu sorduğumda ” Eski kokain imalathanelerinden biri buradaymış ve bu parçalar makinalardan kalanlar ! ” dedi. Sierra de Nevada, yüzyıllık ağaçlarla doludur, birbirinden çeşitli bu dev ağaçlar gökyüzüne yükselir.

Uyuşturucu üretenler tropikal ormanların arasında gizli bir bölge seçerler ve buradaki dev ağaçları keserler sonra bu yüzyıllık ağaçların gövdelerinden imalathaneyi kurarlar. Bir süre burada üretim yaptıktan sonra ise yakalanmamak için bu alanları terk ederler. Kara para uğruna hem burada yaşayan yerli halklar hem de doğaya verdikleri zarar umurlarında değildir. Sierra de Nevada ve Kogi’ lerin hikayesini ilerleyen bölümlerde anlatacağım şimdi tekrar geçmiş zamana dönüyorum.

       CALİ ‘ den POPOYAN’ a

Cali’ de öğle saatlerine kadar dolaştım fakat şehrin gürültüsüne katlanamaz hale geldiğimde hemen hostele koştuğum gibi kendimi Popoyan’ a giden bir otobüste buldum. Kolombiya’ daki otobüslerin iki özelliği var, kulakları sağır eden bir müzik ve delice hızlı giden şöförler. Popoyan’ a vardığımda eski tarihi merkezinde bulduğum bir hostele gittim, bembeyaz tarihi binalarla kaplı sokaklarda yine insan kalabalığından nefes almak mümkün değildi. Orman hayatına alıştıktan sonra şehirlerin gürültüsüne ve kalabalığına alışmak çok zor oluyor. Sesler , kulaklarımı acıtıyor.

Popoyan / Colombia.2016

Permakültür toplantısının yapılacağı Mocoa’ ya varmadan yol üzerinde en çok ilgimi çeken gizemli kasaba San Augustin’ e gitmeye ve orada kalmaya karar verdim.

Güneye doğru inerken yağmur daha çok yağmaya başladı , Amazonlar’ a doğru tekrar yaklaşıyordum. Yolda sık sık askerleri görmeye başladım, kontroller sıklaşmıştı çünkü iç savaşta en çok zarar gören ve kartellerin kanlı ellerine bulaşmış bu bölgelerdi.

San Agustin Yolu / Colombia.2016

Kokain üretimini yaptıkları gizli imalathaneleri uçsuz bucaksız ormanların içine kurmuşlar ve binlerce yüzyıllık ormanları bu uğurda katletmişler. Amazonlar bölgesinde çok insan katledilmiş, hem İspanyol istilasında hem de modern dünya denilen bu devirde .

            SARI ÇİÇEKLER

” Minibüsün camında yağmur taneleri yoğunlaşmaya başladığında önümde uzanan uçsuz bucaksız yeşilliği seyrediyordum. Sarı çiçeklerle dolu ağaçlar dağları, vadileri kaplar iken Ayahuasca Madre’ nin bana gösterdiği görseller belirmeye başlamıştı. Geçmişte gördüğüm gelecek, şimdinin an’ ında akıyor. Dağların, şelalelerin, nehirlerin, çiftliklerin yanından geçen bozuk yolda ilerledik, yağmur giderek hızlanıyordu. Tropikal bitkilerin üzerinden kalkan sis bulutları gökyüzünü kaplarken atları gördüm ve yılların ardından tekrar bir At ile temas kurabilmeyi ve binmeyi diledim… “

Yol günlüklerim , Haziran. 2016

                SAN AGUSTİN

San Agustin / Colombia.2016

San Augustin’ in merkezine geldiğimde bile bu eski , küçük kasaba çok hoşuma gitmişti, insanlar çok güleryüzlüydü ve küçük evler ile kaplı uzun sokakların ardından ağaçlar, çiçekler fışkırıyordu.

San Agustin / Colombia.2016

İnternetten bulduğum ekolojik bir çiftliğe ulaşmak için bir arabaya bindim. Çamurlarla kaplı yollardan geçtikten sonra çiftliğe ulaştığımda ilk gördüğüm Atlar oldu. Sanırım Doğa Ana ile ilgili iyi bir dilek tutulduğunda hemen gerçekleşiyor.

Çiftliğin sahibi Luis, istersem bir At gezisi yaparak arkeolojik kalıntıların vadilere yayılmış bölümlerini gezebileceğimizi söyledi. Çantalarımı odama koydum, bir Kolombiya kahvesi içtim ve varışım yarım saati bulmadan kocaman bir dişi, koyu kahverengi, başında ufacık beyaz bir işareti olan atın üzerindeydim.

San Agustin / Colombia.2016

Rengarenk çiçeklerle dolu tek katlı evlerin önünden geçtik.

San Agustin / Colombia.2016

At dörtnala koştuğunda vücudumdaki sarsıntıya alışmak zaman alsa da rüzgar ile gelen özgürlük duygusunu yaşamak muhteşemdi.

San Agustin / Colombia.2016

      SAN AGUSTİN ARKEOLOJİ PARKI

İlk önce açık bir alanda yer alan heykellerin olduğu yere gittik. Hayvan figürleri ile karışmış bu tuhaf heykeller içimde merak uyandırdı. Luis’ in anlattıkları milattan öncesine uzanan bir geçmişleri olduğuydu.

San Agustin Arkeoloji Parkı

Mezarlık olduğunu söylediği alana gittiğimizde gördüğüm iki heykel de oldukça garipti.

San Agustin / Colombia.2016

Ellerinde bebekler ve bıçak gibi bir alet tutan figürler içime bir ürperti verdi. Kadın olan figür sadece bir bebek tutuyordu ve kafasındaki taç gibi olan 9 şekil hamileliğin dönemini simgeliyormuş.

San Agustin / Colombia.2016

San Augustin ile ilgili çok az bilgi var, arkeologlar tarafından Latin Amerika’ nın en önemli antik yerlerinden biri olarak kabul ediliyor ve 250 mil karelik bir alana yayılmış bir tören ve mezarlık alanı koleksiyonu. Burada yaşayan insanların kim oldukları, ne zaman geldikleri ve ustalıkla yaptıkları
olağanüstü taş figürlerinin amacının ne olduğu hala bilinmiyor. Akademisyenler, arkaik bir halkın MÖ 3300’lerin başlarında Magdalena Nehri’ni çevreleyen yamaçlara yerleştiğini varsaymışlardır. Muhtemelen 6. ve 14. yüzyıllar arasında 500’den fazla monolitik heykel, lahit ve petroglifler üreten taş taşıyıcıların ataları olabilirler.

Fantastik taş heykellerin amacı ile ilgili olarak ne arkeoloji ne de yerel halklar herhangi bir ipucu vermemektedir. Yirmi santimetreden yedi metreye kadar yüksekliğe sahip olan heykeller, çok çeşitli antropomorfik ve zumorfik figürleri tasvir ediyor. İnsan figürlerinin makul gerçekçi temsilleri var ; gülen, çatık ve alaycı ifadeli canavarlar ve jaguarlar, yılanlar, kurbağalar ve büyük kuşlar gibi çeşitli hayvanlar. Bazı heykellerin yüzleri hüzünlü, diğerleri sakin ve bilge, diğerleri de korkutucu ve uğursuz. Bazı arkeologlar heykelleri , şamanik ritüelleri gösteren metaforlar olarak yorumlarlar. San Agustin heykellerinin hazırlanması ya da kullanılması ile ilgili hiç bir şey bilinmezken, onlar da unutulmuş bir çağdan kalan mistik güçlere ve nesnelere sahip oldukları görülüyor.

Magdelena Nehri

Atların üzerindeki yolculuğumuz tekrar başladı ve Magdelena Nehri’ nin ortasından geçtiği kanyona doğru ilerledik. Arkeolojik parkın içinde yer alan kanyonun güzelliği anlatılamaz ve burayı en önemli kılan şeylerden biri de La Chaquira.

La Chakira

Bu kadın figürü kanyonun doğusuna, güneşin doğduğu yöne doğru büyük bir kayanın üzerine oyulmuş. San Augustin’ in en önemli figürlerinden biri haline gelmiş bu kadın figürünün Ay ile bağlantısı olduğu da söyleniyor.

Ertesi gün San Agustin Arkeoloji Müzesinin olduğu alana doğru yürüyerek yola çıktım. Büyük bir müzenin olduğu arkeoloji parkı kilometrelerce uzunlukta bir alana yayılıyor. Yaklaşık 600 heykelin bulunduğu bu alanı gezmek için günlerinizi geçirebilirsiniz.
Arkeoloji parkı çeşitli bölümlere ayrılmış, her birine ulaşmak için tropikal yeşilliklerle kaplı alanlardan geçiliyor.

Simgesel heykellerin boyu yarım metreden başlayarak 7 m ye kadar uzanıyor, yapıldıkları döneme göre stillerinde değişiklikler olmuş.

San Agustin Arkeoloji Parkı

Bazıları son derece soyut, antropomorfik figürleri tasvir ediyor ve bazıları asker veya annenin imgeleriyle çok daha gerçekçi.

San Agustin Arkeoloji Parkı

Jaguarlar, kurbağalar ve kartallar gibi kutsal hayvanların resimlerine bu heykellerde sıklıkla rastlanıyor.

San Agustin Arkeoloji Parkı

San Agustin’e 1995 yılında , San Agustin Arkeoloji Parkı adını vermiş olan UNESCO’ya göre, “Kuzey And Dağları’nın tropik ortamında akan bir prehispanic kültürün sanatsal yaratıcılığına ve hayal gücüne canlı bir tanıklık ediyor.”

San Agustin Arkeoloji Parkı

San Agustín’in gerçek gizemi, bu olağanüstü heykelleri ve mezarlıkları inşa eden yetenekli halkların kimliğinde yatmaktadır.

San Agustin Arkeoloji Parkı

Arkeologlar ve antropologlar hikayelerinin bazı bölümlerini bir araya getirebildiler: kültürlerinin en eski kalıntıları M.Ö. 3300’e kadar uzanıyor ve bu arkeolojik alanlar MS 1350 civarında terk edildi.

Bu alan 18. ve 19. yüzyıllarda yeniden keşfedilmiş ve gömülme yerlerinin çoğu altın bulmak için yağmalanmış.

San Agustin Arkeoloji Parkı

Bu yüzden San Agustín’in eski halkları veya onların kültürleri hakkında çok az şey biliniyor, Avrupalılar dünyanın bu kısmına gelmeden birkaç yüz yıl önce yok olmuşlardı.

San Agustin Arkeoloji Parkı

” Heykellerde genel olarak kullandıkları en baskın renkler kırmızı, siyah, sarı, beyaz ve kahverengi. Bu renkler, bölge sakinlerinin kozmolojik düşünüşüyle ilgili bir anlam ifade ediyor. Renklerin kombinasyonu belki de çıngıraklı yılanların derileriyle ya da kuşların tüylerinin, boynunun ve gagalarının renklerinin, yerli halkların kutsal hayvanlarından Akbaba gibi ölüm, doğa ve efsanevi dünya kavramlarında özel bir rol oynamış olabilecek hayvanlarla ilişkili olabilir. ” ( Müzedeki yazılardan biri )

San Agustin Arkeoloji Müzesi / Colombia.2016

SAN AGUSTİN’ DEN GİZİMLİ BİR HEDİYE

Arkeoloji parkından çıktıktan sonra merkeze giden yolu tekrar yürüdüm, ağaçlarla konuşarak yol alırken gördüğüm gizemli heykelleri ve hayvan figürlerini düşünüyordum. Garip bir şekilde Göbeklitepe’ de gördüğüm bazı hayvan sembolleriyle benzeşiyorlardı. Hayvan sembolleri , binlerce yıl öncesinden beri gelecek kuşaklara iletilmek amacıyla heykellere işlenmiş, efsanelerde sembolik olarak kullanılmış. Yılan, kertenkele, akbaba, kartal, jaguar, kurbağa, kuşlar…

Kasabaya ulaştığımda yağmur iyice hızlanmıştı, tek katlı evlerden birinin önünden geçerken bir adam bana seslendi. Kolombiya’ lılar oldukça sıcak insanlardır, özellikle küçük kasabalarda herkes birbiriyle selamlaşır hemen muhabbete başlar. Bu yüzden çekinmeden bende adama selam verdim, konuşmaya başlayınca At gezisi ayarlayan rehberlerden biri olduğunu anladım. ” Gel bir kahve ikram edeyim. ” dedi. Daracık balkonda küçük bir kız çocuğu kedilerle oynuyordu, o sırada şişman yaşlı bir kadın içeriden çıktı. Bu ailenin ikramını geri çevirmek istemedim ve kabul ettim.

Carlos, bu bölgedeki rehberlerden biriymiş, ingilizcesi oldukça iyi. Beni tur yapmaya ikna etmeye çalışıyor fakat geçen gün yaptığım ve yarın ayrılacağım için geri çeviriyorum. Evin içinde tavuklar uçuşuyor, kırık dökük eşyalarla dolu bir ev, yaşlı annesi bize kahveleri getiriyor, arkeoloji parkındaki heykellerden konuşuyoruz. ” O zaman sana birşeyler göstereceğim ama kimseye söylememelisin ” diyor. Peki, diyorum.

Kumaş parçalarına sarılmış küçük şeyleri teker teker açıyor. Bu küçük heykelcikler San Agustin’ in derin topraklarından çıkardıkları objeler, bazılarının altın olduğunu söylüyor. Heykeller çok küçük parçalar, onlardan toprağın dibinde yüzlercesi olduğunu ve buraya gelen turistlere onları sattığını söylüyor. Söylediği fiyatlar da yüzlerce doları buluyor. Carlos’ un çakallık yapmaya çalışırken ki saf hali bana komik geliyor, param olmadığını ve heykellerle ilgilenmediğimi söylüyorum.

Sonra daha ucuz olduğunu söylediği başka parçalar göstermeye başladı, hiç bu işe bulaşmaya niyetli değilim fakat birden ufak bir parça görüyorum. Haberleşmede ve ayinlerde kullanılan , yerlilerin boyunlarında taşıdıkları bu figürün ağzı açık ve ellerini birbirine kavuşturmuş şarkı söylüyor. Toprak ile yapılmış ve renkleri siyah – kırmızı, çok eski olduğu belli, gövdesi büyük bir ustalıkla kıvrılmış. Carlos, bu parçayı elimden ayırmadığımı fark edince, ” Tamam , bu parça senin olsun, sana hediye ediyorum. ” dedi.

Yıkık dökük evin içinde koşturan küçük kıza bakıyorum, para bırakmadan oradan çıkamam fakat antik bir parçayı alıp almamanın vicdanını da yaşıyorum. Ben almazsam başka biri alacak sonunda ki bu parçanın bana gelmesinin bir tesadüf olmadığını da ilk gördüğümden beri biliyorum. Siyah- kırmızı renkleri ve flüte benzeyen bir çalgı olması Ayahuasca Madre’ nin bana gösterdiği figürle benzeşiyor. Figürün ağzındaki boşluğa üflüyorum, binlerce yıldır toprağın altında gömülü kalmış Abuelo’ nun sesi yükseliyor, ses ile yeniden var oluyor.

Kedilerle oynayan küçük kız , mutfakta yemek pişiran anne ve Carlos ile vedalaşıyorum. Yağmurda ıslanarak yol alır iken çantamdaki yeni yol arkadaşımın eskiden kimin çalgısı olduğunu çok merak ediyorum…

Öz’ lem . 2016

Yazarın notu : Yolda çektiğim videoları düzenlerken doğaçlama şarkılar söylemeye devam ediyordum. Her şeyi telefonum ile halledebilmek yolculuğumda kolaylık sağlıyor, büyük makinalar taşımama gerek yok…