Güney Hindistan

Hindistan’da vardığım ilk şehir,Auroville’e gitmek için Chennai oldu.Havaalanından çıktığımda gördüğüm kaostan şok geçirdim.Hayatımda bu kadar motoru,tuk-tukları,arabaları,insanları bir arada görmemiştim.Dayanılması öyle güçtü ki acaba geri mi dönsem diye düşünmedim değil.Auroville’de kaldığım sürenin sonunda arkadaşlarımdan ayrılıp tek başıma yolculuğuma devam etmeye karar verdim.Pek çok kişi tek başına bir kadının Hindistan’da gezmesinin çok tehlikeli olduğunu söyledi.Bu bana daha çok cesaret verdi,bu olumsuz yargıyı deneyimleyerek kırmaya karar vermiştim ve bütün korkularımla karşılaşmaya hazırdım.
Fort Kochin’e doğru yaptığım ilk otobüs yolculuğu,başlangıç için oldukça zor deneyimlediğim bir yol oldu.Hindistan’da uzun yolculuklarda binilen ranzalı otobüsler var fakat hiç rahat değil,dambur dumbur gidiyorsunuz ve yatakların yanında güya koruyucular var.Bindiğim otobüs öyle kötüydü ve şöför öylesine hızlı kullanıyordu ki çukurlarla dolu yollarda,gecenin bir yarısı kalktığım uykum arasında çantamda birşey ararken ne olduğunu anlayamadan ranzadan aşağı doğru sepet gibi yuvarlanıverdim.Saliselik bir zaman içerisinde sadece nasıl zarar görmeden düşebilirim diye düşünürken zeminle göz göze geldim.Kafamı çarpmamayı başararak sol kaburgamın üzerine düştüm,çok kötü bir acıydı, sallanan otobüsün içinde sabahı zor karşıladım.Sol kaburgamın acısı ile sırt çantamı sırtladım,ne olursa olsun yola devam edecektim.
Kadın gezgin olmanın en güç tarafı çantalarınız dışında bedeninizi de korumanız gerekiyor.Hindistan gerçekten bir kadın gezginin deneyimleyebileceği en güç yolculuklardan biri.Onlarca adamın göz hapsinin ortasında,yoğun maskülen enerjiyle dişe diş,göze göz mücadele ettiğim zamanlar çok oldu.Fakat zihinsel zincirlerimi,korkularımı,endişelerimi,kaygılarımı ve zannettiğim çaresiz durumları kırdıkça büyük bir dönüşüm geçirdim.Ve hala Kutsal Ses peşindeki dünya yolculuğuma tek başıma devam ediyorum.Kadın başına dünya gezgini olunur mu?Olunur hem de ne güzel olunur.Kırdı mı korku zincirlerini bir kez,cesaret ve özgürlük ruhu ile uzayın derinliklerine bile tek başına gider insan.

Fort Kochin,Kerala eyaletinin en büyük liman şehirlerinden bir tanesi.Arap,Portekiz,Hollanda ve İngilizlerin eline geçen bu önemli liman şehri,14.yüzyılda Çinlilerin de eline geçmiş.Limandaki “Çin balıkçı ağlarının”yapımı o dönemde gerçekleşmiş ve günümüzde hala balık tutmak için bu dev ağları kullanıyorlar.   Büyük balık ağları,taşların bağlı olduğu iplerin insan gücüyle kaldırılmasıyla işleyen bir mekanizma ile yapılmış,uzunlukları yirmi metreyi bulabiliyor ve farklı uzunluklardaki iplere bağlı 30cm uzunluğundaki kayalar dengenin sağlanması amacıyla belirli bir sistemde yapılmış.Bu kayaların bağlı olduğu halatları,6-10 kişi arasında değişen gruplar bir senkronizasyon içinde kaldırıyor ve sonra dev ağlara takılmış balıkları topluyorlar.   Fort Kochin,turistlerin yoğun olduğu bölgelerden bir tanesi.Yüzyıllar içinde Arap,Çin,Portekiz,Hollanda ve İngiliz sömürgesi olduğu için mimari açıdan çok zengin.Aynı zamanda Kerala bölgesi,ayurvedik tedaviler ve masajlar konusunda Hindistan’ın en önemli bölgelerinden bir tanesi.Masajlarda kullandıkları yağlar mükemmel bitkisel karışımlarla yapılıyor,özellikle eklemsel ağrılar ve problemler için kesin çözümler elde edebilirsiniz ve fiyatlar oldukça ucuz.Ayurvedik masajlar konusunda eğitim almak isteyenler için de pek çok kurs var.

Kerala eyaletinin geleneksel sahne sanatı olan Kathakali’nin kökleri Hindu mitolojisine dayanıyor ve 17.yüzyıldan beri yapılıyor.Oyuncular yüzlerini maskeyi andıran bir makyaj ile sahnede boyuyorlar,makyajların tamamlanması bir saati buluyor.   Erkek oyunculardan bir tanesi kadın kılığına giriyor çünkü kadınlar geleneksel anlayış yüzünden Kathakali oyuncusu olamıyor.Kathakali hikayeleri 101 tane.Söylenen şarkılar karnatik müzik teorisinde yarım tonlar ve komaların kullanıldığı Raga’lardan alınma.   Şarkıcılar bu teknikte şarkı söyleyebilmek için geleneksel müzik eğitimi veren okullarda yıllar süren bir eğitim alıyorlar.Oyuncular,8-10 sene süren eğitimden geçtikten sonra sahnede performans yapmaya başlıyorlar.Bedenlerini müziğe ve hikayeye göre kullanırken duygularını ifade etmek için sadece mimiklerini kullanıyorlar.Enstrüman olarak sadece davullar kullanılıyor ve hikayeyi şarkıcı uzun nağmeli,komalarla süslü şarkılar eşliğinde anlatıyor.

Kerala bölgesinde yapılabilecek en keyifli şeylerden bir tanesi de Alleppey’de nehirler arasında kayıklarla ya da büyük teknelerle dolaşmak.   Kayıklarla birlikte genişleyip daralan backwaters’larda,sulardaki yansımalarıyla birleşen yeşilliğin arasında doğanın sessizliğiyle süzülmek muhteşem bir deneyimdi.   Kanalların etrafındaki köyleri ziyaret ettik,hindistan cevizinden ürettikleri iplerle yaptıkları çeşitli el işi atölyelerini ve botanik bahçelerini gezdik.Alleppey,kanalları görmek dışında pek de güzel ve özelliğe sahip bir bölge değildi.

Varkala,Arabian denizi kıyısında,genellikle backpackers yani sırt çantalıların gittikleri bir yer.15 metreyi bulan büyük kayalıklarla çevrili büyük bir kumsalı var.Özellikle akşam saatlerinde yükselen dalgalardan dolayı denize girerken çok dikkatli olmak gerekiyor.Deniz geriye çekilirken öyle güçlü ki bacaklarımdaki güçle ayaklarıma bastırıyorum,tabii şakaya gelmez bazen,o yüzden dalgaların büyüklüğüne göre denize girilmemesi için bayraklar koyuyorlardı.   Turistik bölgelerin kaderi ki Varkala’nın da kıyıya paralel kayalıkların üzerindeki çarşısında da yürümek,satıcılardan dolayı can sıkıcı bir hale gelebiliyor.Dükkanlar rengarenk cıvıl kumaşlar,takılar,elbiseler yani ne ararsanız varlar ile dolu.
Karnataka bölgesinin kadınları çok süslüler.Tepeden tırnağa takılarla dolu parmakları,ayak parmakları ve burunlarına çok büyük hızmalar takıyorlar.Hangi güzel takıya bakıyım diye şaşırıyor insan.

Munnar,Kerala bölgesinin kuzeyinde,dağlık bir bölgeye yayılmış öbek öbek çay bitkileriyle kaplı.Sık ormanlarla kaplı olduğu için havası çok temiz,genelde turistler bu bölgeyi doğa yürüyüşü yapmak tercih ediyor.    Çay ormanının aralarına karışan çay toplayıcıları,sabahtan akşam saatlerine kadar yaprakları topluyor.Munnar bölgesi çay fabrikalarıyla,Hindistan’ın en önemli çay üreten bölgelerinden biri.   Munnar’da dinsel bir törene denk geldim,Hindistan’da yolculuk yapmanın en keyifli tarafı,nerdeyse her gün bir yerlerde denk gelebileceğiniz dinsel törenleri ve ayinlerini izlemek.   Mantralar,dualar,danslar ve müzik ibadetlerinin en önemli parçası.Tapınaklarına rengarenk çiçekler sunuyor,tütsüler yakıyor,mumlar koyuyorlar.Munnar’daki törende taşıdıkları büyük adakları,caddelerde danslar eşliğinde tapınaklara taşıyorlardı.    Wayanad’a doğa parkını görmek için gittim fakat büyük bir hayal kırıklığı oldu benim için.Doğa parkında gezilen jeepler o kadar gürültülü ve şöförler öylesine hızlı kullanıyorlardı ki hayvanların hepsini kaçırdılar.Birkaç maymun ve kaçışan geyiklerden başka birşey göremedik.Yolda Hindistan çingelerine rastladık,bu insanlar kaçak evlerini yaklaşık yüz yıl önce bu bölgeye inşa etmiş yerleşik çingenelerden.İnsanlardan uzakta yaşıyorlar,bambaşka bir dil konuşuyorlar ve iletişim kurmayı pek tercih etmiyorlar.    Bu çingenelerle yaşayarak onlarla ilgili çalışmalar yapmış bir heykel sanatçısının açık havada olan sergisini gezdim.Eserleri, spiritüel zihin açıklığı kazandıran bir değer taşıyordu.     Mysore,Karnataka bölgesinin kültür başkenti ve üçüncü en büyük şehri.600 yıl boyunca Mysore krallığının başkenti olmuş.Mysore Sarayı,şehrin en önemli yapısı,inanılmaz bir zenginlikle yapılmış.Sarayın içerisindeki müzede trilyonlar değerinde eşya,takılar,hediyeler sergileniyor.Büyük saray salonlarının her bir tepeden tırnağa işlenmiş büyük bir sanat eseri.    Mysore,çok kalabalık bir şehir,pazarlarda ve sokaklarda gezmek büyük hüner istiyor.Tuk tukçuların ısrarı çok sıkıcı bir hale gelebiliyor.Pazarlarda baharatçılar,yağ satanlar en çok rağbet görenler.Bu bölgenin yağlarının çok iyi olduğunu söylediler.

Mysore’dan Gokarna’ya doğru yaptığım otobüs yolculuğu daha doğrusu yolculukları ki defalarca otobüs değiştirdim ve bekledim,Hindistan’da geçirdiğim en kötü günlerden biriydi.Kadın gezgin olmanın en zor taraflarından biri çantanıza sahip çıkmanız dışında bedensel bir tacize uğramamak için de sürekli alarm halinde olmak.Neredeyse yirmi saate yaklaşan yolculuğun sonunda Gokarna’ya vardığımda,otobüse binmek için koşturan onlarca insanın arasında sıkışıp kaldım.Türkçe birşeyler söyleyip bağırdım çağırdım neyse sonunda ezilmeden ve çantamıda kaybetmeden kargaşadan çıkabildim.
Gokarna’da sadece bir gün kalabildim,orada tanıştığım bir grupla Goa’ya doğru çıkmaya karar verdim,yalnız yolculuk yapmak beni zorlamaya başlamıştı.Gokarna’ya bir gün tekrar gitmek istiyorum,pek çok gezginin Karnataka bölgesindeki uğrak yerlerinden.Palmiye ağaçlarıyla çevrili,sakin bir cennet köşe.    Panjim,Goa bölgesinin başkenti ve Hindistan’ın zenginlerinin yaşadıkları bir liman şehiri.Eski Portekiz evleriyle dolu çok güzel sokakları var.    Arambol,Goa’da gezginlerin,müzisyenlerin toplandıkları,eski hippilerin mekanı,70’li yıllarda yeni bir spiritüel çağın başlangıcını sağlayan çiçek çocukların unutulmaz kumsalı.Bugünlerde gerçi çehresi oldukça değişmiş turistik bir havaya bürünmüş.Özellikle Rusların tatil için tercih ettiği bir yer olduğundan menülerde Rusça, ikinci dil.Hippie ruhu,Goa’nın müzisyenleriyle yaşıyor,çok iyi müzik yapan dünyanın her köşesinden gelmiş gezgin müzisyenleri dinlemek için Arambol çok zengin bir plaj.Akşamları güneş batarken yapılan drum circle dan gelen ritimlerle,uzun plaja yayılmış insanlar meditasyon,yoga yapıyor,şarkılar söylüyor.Gün içerisinde Arambol’de pek çok spiritüel çalışma,kurs,hint müziği eğitimleri var.Arambol gezgin müzisyenlerinin bende çok ayrı bir yeri var.

Hampi,güney Hindistan yolculuğumun en büyülü ve mistik yeriydi.Şubat ayında yapılan büyük Shiva festivalinde Hampi’deydim.Akşam başlayacak festival öncesi nehirde yıkanmak için yüzlerce insan geldi.Nehirde yıkandılar,dua ettiler,süslendiler,sepetlerini hazırladılar.   Hindistan’daki en önemli tapınaklardan biri olan Virupaska tapınağı,akşama doğru üç gün sürecek festival için dolmaya başladı.Bütün gece boyunca güneş doğana kadar yakılan mumlarla dualar,mantralar söylendi.Ve üç gün boyunca dualar aralıksız devam etti.   Hampi’de kalıntıları gezmek için en az iki,üç gün ayırmak gerekiyor.Unesco tarafından korunmaya alınmış olan Hampi,Vijanagara imparatorluğunun başkentiymiş.Döneminin en zengin ve geniş imparatorluğu yüzyıllarca bu bölgede çok etkili olmuş.   Kayalarla yapılmış,büyük alana yayılmış muhteşem binalar ve tapınakları gezdikçe insanoğlunun el sanatına ve işçiliğine bir kez daha hayran oldum.  Hampi Bazaar da kalmak yerine Shiva festivali bittikten sonra nehrin kıyısındaki tarafta kalmayı tercih ettim.Büyük kayaların oluşturduğu tepeciklere oturup doğanın hayranlığı seyrettim durdum.
Bu dev kayaların oluşturduğu öbek öbek dağların,milyonlarca yıl önce dünya Ana yer değiştirirken gerçekleşen yer hareketleriyle meydana geldiği söyleniyor.Hampi’nin enerjisi çok güçlü.Güneşte gün boyunca ısınmış kayalara akşam serinliğinde uzanıp yıldızları seyretmek ne güzeldi.Doğa Ana’nın kayalarla kucakladığı sıcaklığı hissetmek ne güzeldi.   Hampi’nin en güzel tapınaklarından biri olan Hanuman Tapınağı’na ulaşmak için kayalara kurulmuş bir sürü basamağı çıkmanız gerekiyor.Maymunlar her tarafta,onları beslemek kutsal sayılıyor,hatta ziyaretçilerin sunduğu meyvelerden o kadar karınları tok ki muzları yemeyi tercih etmiyorlar.Tapınağa tırmanırken Hampi kayalarının nehirle kavuşmasını hayranlıkla seyrediyordum.Hanuman Tapınağı’nda ki güneşin batışı muhteşemdi.Kızıl güneş,kızıl dağların ardında yok oldu.Kıpkırmızı.   Hampi kayalıklarında insanlar güneşin batışını seyretmek için her akşam üstü toplanıyordu,şarkılar söylüyorduk.Kayalıkların vazgeçilmeziyse çay satan çocuklar.Okulları bittikten sonra her akşam üstü annelerinin yaptığı çayları satmak için bizimle tepeye çıkıyor, hem çaylarını satıyor hem de bizimle şarkılar söylüyorlardı.

Mumbai,Hindistan’ın en büyük ve ticari,finansal,kültürel olarak da en zengin şehri.Eğitimli kadınların bu şehirdeki gücü oldukça önemli pek çok alanda erkeklerle eşit koşulları elde etmişler.Mumbai,Bollywood sinemasının da merkezi.Caddelerde dolaşırken bir açık hava mimari müzesinde dolaşıyormuş gibi hissediyorsunuz.   Arka sokaklar ise büyük göçler sonucu Mumbai’ye gelmiş sokakta yaşayan fakir insanlarla dolu.Mega kentlerin ikiyüzlülüğü Mumbai’de açık seçik görülüyordu.   Mumbai’den Agra ‘ya doğru Hindistan’da yaptığım ilk uzun tren yolculuğu tam bir kabustu diyebilirim.Tren biletini alırken kesinlikle turistlerin kullandığı trenlerden almak gerektiğini söylemişlerdi,çok haklılarmış.Yolculuk bir günden fazla sürdü,baharatlı yemek kokuları,derme çatma ranzalar,çocuk sesleri ve gece dayanması güç insan horultuları tren yolculuğunun bütün keyfini kaçırdı.Trenlerde çantalara kesinlikle sahip çıkmanız gerekiyor,bir dakika bile boşluğu gelmez hemen gidebilir.Trenlere dilenci ve satıcı kılığında bir sürü hırsız girip çıkıyor ve zaten olan oldu benim de ranzanın altından ayakkabımı çaldılar.Beni yıllarca dağlara,bayırlara,ormanlara taşıyan sarı pabuçlarım gitti.Ve Agra’nın soğuk,yağmurlu günlerinde şıpıdık terliklerle idare etmek zorunda kaldım.   Agra,Taj Mahal’i ziyaret etmek için gidilen bir şehir,öyle çirkin bir yer ki günde yüzlerce yerli yabancı turistin ziyaretine rağmen şehir pislik içinde.Taj Mahal’in olduğu alana gitmek için develerin çektiği faytonlara biniliyor.

   Giriş kapılarında çok sıkı güvenlik var,birkaç kez kontrolden geçiliyor ve güvenlik görevlilerin şirin olduğunu pek söyleyemiyeceğim.Kalabalığın içinde sürüklenerek ilerlerken dev yapının mimari güzelliğinin keyfini çıkarmak pek mümkün olmuyor.   Giriş ücreti Hindistan koşullarına göre oldukça pahalı,ben ziyaret ettiğimde 70-80 dolar civarındaydı.Eğer zamanınız ve paranız kısıtlı ise Taj Mahal’in fotoğraflarına bakmanın ya da videolarını seyretmenin yeterli olacağını söyleyebilirim.

Yeni Delhi’ye uçağıma binmek için gittim,vardığımda neredeyse geceydi ve sabah erkenden kalkıp havaalanına giderken Delhi’nin kalabalığını,keşmekeşliğini,kirliliğini ve trafiğini gördüm.Hindistan’a ikinci kez gittiğimde de yine sadece havaalanına gitmek için Delhi’nin dayanılması güç kaosuna tanık oldum.Delhi,benim için çok fazla,o gürültüyü ve karışık enerjiyi deneyimlemek hiç istemedim.

Hindistan’dan ayrılırken şöyle demiştim;”Buraya bir daha gelmem”.Büyük konuşmayacak insan derler,gerçekten de öyleymiş.Tam bir sene sonra kuzey Hindistan’a gittim.Sevmesi,alışması zor bir ülke fakat ilginç bir çekiciliği de var ki sanırım bunun sebebi bütün sabır sınırlarınızı zorlayarak,güç koşulların üstünden geldiğinizi deneyimleyerek içsel bir dönüşümün gerçekleşmesini sağlaması.E tabii sokaklardan,tapınaklardan gelen mantralar,müzik,güzelim tütsü kokuları…
Hindistan,zihinsel ve ruhsal dönüşümleri yaşadığım ve uyanışımı kolaylaştıran birçok özel zamanlarla dolu.Artık bir daha gitmem demiyorum hatta bir sonraki sefere daha da kuzeye gitmeye niyetim var,dağlara doğru.Hindistan’ı hem sevmek güç hem de vazgeçmek.Kulağınıza fısıldar bu egzotik ve sihirli ülke “Gel,bir daha gel!”.Mantralar bir kez ruhunuzda,kulağınızda dolaşmaya görsün,sitar ile tablanın düeti bedeninizde akmaya görsün.”Gel!”.