ÜÇLEME’ DEN MER – KA – BA

                 KİM KİME ? DUM DUMA

Der demez çift başlı dev yılan, “Ben, Sen’ im ” diye, kıvrım kıvrım yükselmiş Ulu Ağacın dev gövdesinde. Hışır hışır yukarı doğru tırmanırken ağacın dalları açılmış tıpkı bir çiçek gibi , rengarenk tüyler sarmış ağacın her bir köşesini. Ulu Kuş, açmış tüylerle kaplı dallardan kanatlarını , yapraklarla söylerken eşsiz şarkısını Melekler çevrelemiş dört bir yanını. Dev yılan kuşa dönüşür iken Aden Bahçesi’ ni esrarengiz bir melodi kaplamış. Çıt bile çıkmamış cennet bahçesinde, her bir varlık kalmış, sessiz bir anlık.

Bir tek o, çıkıvermiş elma koçanının kuytu köşelerinden hem de hiç istemeden. Korkuyla dolu kalbi hipnotize olmuş melodilerden, bedeni fırıl fırıl dönmeye başlamış aniden. Bittiğinde Ulu Kuş’ un şarkısı, paldır küldür yere yuvarlanmış. Gözlerini açmış ki dev yılanın çıktığı ağacın köklerinde, susuzluktan eğilmiş hemen yanı başındaki su birikintisine.

Bakmış ki ağzı yok, nasıl su içsin ? Sadece boşlukmuş, nasıl var olsun? Peki madem ki gözü yok, boşluk olduğunu gören kim miş ? Belirmiş bir ışık suyun ötelerinde, yanaşırken suyun yüzeyine çıkarıyormuş bir ses, ” VAV – VAV – VAV ” diye…

Öz ‘ lem. İstanbul.2017

 

İki zıt gücün ahenkle birleşiminden doğan 3 rakamı, birbirleriyle karşılaştıkları zaman nötralizasyona uğrayıp form değiştiren iki enerjiyi sembolize eder. Etken olan yaratıcılık enerjisi, edilgen olan doğurganlıkla karşılaşır ve ortaya yeni fikirlerin çıkmasına neden olur. Üç rakamı ilk geometrik şekil olan üçgen ile özdeşleştirilir. Üçgen, kozmik hiyerarşinin de sembolüdür. Kadim bilgilere göre üçgen, bütün geometrik şekilleri doğurur. Biri pozitif ve diğeri negatif iki zıt güç bir araya geldiğinde, üçüncü ve birleşik nötr bir güç oluşur. Bu yine kadim bilgilerde dişi ve eril enerjilerin birleşmesiyle oluşan bir çocuktur. Her şey aslında bir olan üçten kaynaklanır ve her eylemde üç unsur vardır. Tesir eden prensip, neden veya hareketin öznesi (suje); Öznenin hareketi, aksiyonu ve bu hareketin nesnesi, objesi, hedefi ve sonucudur.

A, Alfebenin ilk harfi, başlangıçtır. Üçgen şeklindeki ilk harf dualite arasında giden kutuplaşma enerjisinin ortada birleştirilerek dengelenmesini gösterir. Dualiteyi dengeleyen saf kalp enerjisidir. İlk Yunan harfi olan ALPHA başlangıç demektir.” Ah” sesinin her yöne hareket edebilen dinamik bir enerjisi vardır. Sevgi ve şefkatin merkezi olan kalp çakrası ile bağlantılıdır.
Birçok Yaratıcı, İlah isminde A sesi vardır. GOD, BRAHMAH, YEHOVAH, ALLAH .
“Ah” sesi, Kutsal bir hece tohumudur ve Tibet Budizmini içeren pek çok doğu geleneğinde güçlü bir mantra olarak kabul görür. Kabala gibi pek çok gelenekte içinde Tanrısal ilhamı olan bir tondur. “Ah” sesi birçok kutsal kelimede AUM, AMEN, AMİN vardır.

Üçleme, birçok eski uygarlığın ve dinin sembolik bir anlatım diline dönüşmüştür. Hinduizm’de bu üçlemeyi çok sık görürsünüz. Fakat ilk üçleme şöyledir; Brahma(yaratıcı)- Vishnu (koruyucu)-Shiva(yok edici). Hinduların, kutsal AUM mantrasında ” A ” Brahma’yı, “U” Vişnu’yu, “M” Şiva’yı simgeler. Trimurti üçlü birliğinde Brahma yaratılışı, Vişnu koruyuculuğu, Şiva ise yok ediciliği temsil etse de aslında üçü ayrı tanrılar değildir, tek Tanrı’nın farklı var oluş halleridir. Brahman ve Atman Bir’ dir. Hint Upinişadlar’ da Vedanta felsefesine göre Atman’ a ya da Öz’ e ancak düalite yapısında olan ve sürekli olarak etrafındaki gelip geçici nesnelerle özdeşleşme durumunda olan Ahamkara yani alt benliği aşmak ile ulaşılabilir. Gerçek olmayan kişiliklerden ve maskelerden farkındalık haliyle ego zihnin düalitik yapısı gözlemlenerek, tıpkı soğanın zarlarının tek tek soyulması gibi en derine inilerek Öz’ e ulaşmak ile gözlemcinin evrimsel zihin dönüşümü sağlanabilir.

Shiva, Hinduizm’ in tanrılar hiyerarşisinde en önemli tanrılardan biridir.
Shiva’nın “Yaratma-Koruma-Yok etme” dansını bir çember içinde yapar, bu dansa ” Nataraja” ismi verilir, üç eylemi olan yaratma- koruma ve yok etme Yaratıcı’ nın her birimizin ve her bir atomun içinde süren sonsuz faaliyetini ifade eder. Nataraja’ nın iki türlü dansı vardır, maskülen dansı Tandava yok oluşu, feminen dansı Lasya ise var oluşu sembolize eder. Yok oluş ve var oluş bir döngü halindedir.

Dansın kaynağı, kozmosun ritmidir. Başının üzerindeki Ay, duyu ve duygularının kontrolünü, bedeninin etrafındaki yılanlar ise yaşam güçleri üzerindeki kontrolünü anlatır. Şiva dans ederken bir ayağı havadadır diğer ayağı ise yerde yatan şeytan benzeri bir figürün üzerine basar. Sembolik olarak şeytan olarak gösterilen Apasmara Purusha, cahil insanın ve bilgisizliğin sembolüdür. Şiva’ nın başının üzerinde bir topuz halinde yükselen saçları vardır. Bu ilahi güçlerin kendisine tezahür ettiğinin göstergesidir. Aynı zamanda bu bedenindeki manyetik ışımanın da bir işaretidir. Aura olarak adlandırılan bu manyetik güç, gelişme gösteren ruhsal bir süreçten sonra bazı insanların başlarının üzerinde gözle görülür hale gelmeye başlayan ışıktan bir hale olarak ortaya çıkmaya başlar.

Shiva’ nın dansını yaparken elinde tuttuğu minik davulu Damaru’ dan yaradılışn sesi yükselir. Davulun yukarı bakan üçgeni eril gücü, aşağı bakan üçgeni dişil gücün ritmini tutar. Minik davul ilk hareketi ve zamanı sembolize eder. Alev üçgeni hep yukarı doğru yönelir çünkü alev hep yukarı çıkmak ister. Su üçgeni ise suyun dökülmek istediği yöne bakar ve ateşi söndürür. Tepesi yukarı bakan üçgen , maddenin eterik olana dönüşmesini anlatır. Tepesi aşağıda olan üçgen ise eterik olanın maddeye dönüşmesini gösterir. Eşkenar bir üçgen, enerjinin eril ve dişil enerji arasında rahatça aktığını, uyumu , aralarındaki armoniyi gösterir. Zıtlıkarın birliğiyle Nefs, sıvı ateş ve ateşli su haline gelir ve aynı zamanda diğer elementlerin olumlu niteliklerini elde eder.

Şiva’ nın dansında içinde dans ettiği ateş çemberi, evreni, Maya ‘ yı, boş istekleri anlatır, onun dansı aynı zamanda bir savaştır. Kötülüğe, bilgisiz cahillere ve karanlık güçlere karşı aydınlığın savaşçı dansıdır. Şiva, bu alev çemberinin içinde, yaratıcı dansını atomlarla dans ederek ve gezegenlerle birlikte dönerek yaparken, yaratıcı vibrasyonları birleştirir ve kozmosun hareketlerini düzenler. Onun bedeni evren olur, hareketleri evrenin hareketi olur. Orada zaman ve mekan Bir’ dir, aslında zaman yoktur, orada sonsuzluk vardır.

                          MÜHÜR KİMDE ?

Altı köşeli yıldız sembolü, İskandinavya’da taş devrine ait bir toprak kasede; Bronz çağında Mısır, Kuzey Amerika, Hindistan’da, Yukatan güneş stelinde, Batı Nevada da bir kaya resminde, Orta Amerika’da, Afrika’daki Elophonia Mağarası ve Barbaria duvarlarında ve ilk şehirleşme hareketinin başladığı Çatalhöyük’de görülmüştür. Yukarı Mezopotamya ve Britanya’nın bazı bölgelerinde demir çağına ait duvarlarda da bulunmuştur. Kuzey Amerika’daki kızılderili kabileler, altı köşeli yıldıza “yukarısı ne ise, aşağısı da aynıdır”düşüncesinin simgesi olarak kullanmıştır. Aslında yapılmış arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bu sembolün kökeninin çok daha eskilere dayandığı söylenir, binlerce yıl önce var olmuş Mu Medeniyetinin “Mu Kozmik Diyagramı”dır. Sembol, çeşitli uygarlıklar tarafından bazen çarkıfelek ve güneş ile birlikte kullanılmıştır.
Orta Asya, İdil-Ural bölgesinde ismi Kün-Eki olarak geçer, Hun ve Uygur’da sembol olarak kullanılmış bu yıldız Yaradanı ve Yaratılanı simgeler ve bazı Türk boylarında “Çolpan Yıldızı”olarak adlandırılmıştır.

 

Eski Mısır’daki en güçlü sembollerden biridir ve piramitlerin bu sembolün içerdiği kutsal geometrik bilgiler, oranlar ve sayılar doğrultusunda inşa edildiği söylenir. Dünya’nın giriş ve çıkış kapılarını temsil ettiği belirtilmektedir. Büyük İskender’in askerleri, Mısır seferi sırasında Gize’nin Büyük Piramit’inin içinde bu konuyla ilgili bir metin bulmuştur. Hermes’in mezarının bulunduğu bu piramit de Hermes bir elmas uçla, zümrüt bir levhanın üzerine bir metin kazmıştır ve Zümrüt tabletlerin ilk cümlesi şöyledir: “Yalan söylemeden, çok doğru ve gerçekdir ki: Yukarı da olan Aşağı da olanla, Aşağı da olan da Yukarı da olanla aynıdır.” Zümrüt Tabletler’de Kutsal üçlemeden şöyle bahsedilir; Bilgi – Sezgi – Sevgi.

İki eş kenar üçgenin, iç içe geçmesiyle oluşan 6 köşeli yıldız sembolünün diğer adı Hexagramdır. Heksagram, Yunanca’da altı harfli sözcük veya altı çizgili anlamına gelir. Bu altı harfin hepsi de A ya da ALPHA’dır. Çünkü Grek alfabesinin ilk harfi Alpha harfi altı yerden okunur. Bu harfin altı kez tekrarlanmasının anlamı ” Başlangıçta Tanrı, yeni hayat, ışık, en yüksek tekamül, en yüksek hedef ve Tanrısallık” anlamına gelir. Hermetik geleneğe göre Makrokozmos ve Evren’in sembolüdür.

Altı köşeli yıldız, 13.ve 17.yüzyıllar arasında Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık’da da sıklıkla kullanılmıştır. Yahudilik’de “Davud’un Kalkanı” ismini almıştır. Kabala’ya göre adeleti, mükemmelliyeti, gücü temsil eder. Hıristiyanlık da Ortaçağ kilise mimarilerinde, birçok Bizans kilisesinde, Gotik mimaride yapılmış katedraller de kullanılmıştır fakat zaman içinde Hıristiyanlar altı köşeli yıldızı bir Yahudi sembolü olarak tanımlamışlar ve bu şeklin kullanımını terk etmişler. Bu sembolün yerine süsleme sanatlarında beş köşeli yıldıza yer vermişlerdir.

Bu sembol İslamiyet’de oldukça önemli ve değerli bir semboldür, Hz.Süleyman’ın Mührü olarak geçer. Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığına göre Hz.Süleyman bu mühür ile kuşlara, hayvanlara, insanlara hükmeder ve onları çalıştırır. Allah’ın Celal ve Cemal sıfatları anlamına gelir. Yüzyıllarca camilerde, saraylarda, kitaplarda, padişah ve eşlerinin giydikleri tılsımlı ya da şifalı diye hitap edilen gömleklerinde kullanılmış ve İstanbul’daki yüzlerce yıllık eski caminin tavan, duvar ve cam süslemelerinde Mührü Süleyman deseni bulunur. Hz.Süleyman, bu sembol sayesinde insanüstü ve metafizik bir kuvvete, derin bir ilme sahipmiş. Türkçe’deki “Mühür kimde ise Süleyman odur” deyimi buradan gelir.

Hint kültüründe, güneşi sembolize eden altı köşeli yıldıza Yantra denir. Yaratıcı Vişnu ve yıkıcı Şiva üçgenin birliğini ifade eder. Yantralar bilinci uyandırmak amacıyla binlerce yıl boyunca kullanılmıştır. Yantra’nın görsel biçimi, içsel bir süreç olan ruhsal açılımın dışsal bir tasviridir. Her çakra bir lotustur, bir yantradır, psiko-fizyolojik bir merkezdir ve onun vasıtasıyla dünya deneyimlenebilir. Yantra, sürekli evrim geçiren bir semboldür. Tekrar etmenin gücüyle veya bir döngünün tekrarlanması yoluyla çalışır. O, evrenin müziğinin görünür olmuş halidir, birbiriyle kesişen geometrik şekillerden ve karşıt şablonlardan oluşmuştur.

Hint kültüründe, Yantra’ya benzeyen diğer altı köşeli yıldız şeklinin diğer adı Mandala’dır. Budizm’de de çok önemli bir değere sahip olan bu sembol pek çok Budist Tapınağın da karşımıza çıkar. Mandala sembolleri çeşitlilik gösterse de anlatmak isteği hep aynıdır. Mandala, hem bir evren simgesi, hem insan ruhunun bir tasviri hem de derin düşüncenin tasviri olan ve merkezde yer alan Yaratıcı’ nın görünür hale gelmesidir. Aşağı bakan ters üçgen, su elementi dişil prensibin en geleneksel sembolüdür ve yukarı bakan üçgen eril prensiple birleşir, Hexagramı oluşturur. Bu sembolün diğer adı MERKABA’dır. Evren’in ve bütün yaratımın içindeki kutsal bilgidir.

                                 MER – KA – BA

Mer – Ka – Ba, birkaç lisanda aynı anlama gelmektedir. Zulu dilinde, aynı ingilizce de olduğu gibi telaffuz edilir. Zuluların ruhsal lideri Credo Mutwa, halkının yeryüzüne uzaydan Merkaba ile geldiğini söyler. İbranice’ de Mer-ka-Vah’ dır ve hem Tanrı’ nın tahtı hem de araba, insan bedenini ve ruhunu bir yerden diğerine taşıyan araç anlamındadır. Mısır lisanında Mer-ka-ba kelimesi, aslında üç kelimedir. MER ; özel bir tür ışık, birbirinin ters yönde dönen bir ışık alanıdır; KA, ruh demektir; BA, gerçeğin yorumu ya da insan bedeni anlamına gelir. Bu kelimeleri birbirine eklediğinizde, ” Ruh ve bedeni bir dünyadan diğerine götüren, birbiriyle etkileşen ve birbirinin ters yönünde dönen ışık alanı” olduğudur.Aslında bundan çok daha fazlasıdır. Bütün varoluşun kaynağı olan yaradılış şablonunun kendisidir.

Mer-Ka-Ba bilgisi, Yaşam çiçeği sembolünden gelmiştir. Yaşam çiçeği içerisinde iç içe geçen iki piramit, yıldız tetrahetronlar Davut’ un yıldızını oluşturur. İki birleşen üçgen, ışık bedenimizi tekrar yaratan ruhumuz ve Tanrı Işını benliğimizin birleşmesini temsil eder. Mer- Ka – Ba, ışığın boyutlar arası aracı, ruhu ve bedeni bir boyuttan veya realiteden alıp başka bir boyuta götürebilen bir araçtır.

Bedenden çıkan ilk enerji alanı, bazen eterik alan da denilen Prana ya da Chi alanıdır. Tüm bedenden yayılmasına rağmen özellikle ellerin, ayakların, başın ve omuzların çevresinde görülür. Bedenden yayılan Prana enerjisinin ilerisinde, nefes ile değil düşünce ve duygularla bağlantılı başka bir enerji alanı daha vardır. Duygular ve düşünceler, beynimizden elektromanyetik alanlar yayarlar. Ve bu alanı gözümüzle görmemiz de mümkündür hatta bazı insanlar, doğuştan aura alanlarını görebilen yeteneklere sahiptir. Günümüzde bilgisayara bağlanmış fotoğraf makineleri, Aura’nın fotoğrafını çekebilmektedir. Dr.Valorie Hunt ‘ ın çektiği fotoğraflar, aura enerji alanında oluşan renklerin, insanların duygu ve düşüncelerine göre nasıl renk değiştirdiğine dair yapılan araştırmalar arasında en önemli çalışmalardandır.


Aura alanı, bedenin yüzeyinde birkaç cm kadar dışarı uzanır ve bir yumurta biçiminde bedeni kuşatır. Onun da ötesinde, insan ışık bedenini oluşturan geometrik ışık alanlarını görmeye başlarız. Mer – Ka – Ba, bu ışık alanlarının geometrilerinin potansiyelidir ve bilinç tarafından yaratılır. Çok uzun bir evrim süreci geçirilmediği müddetçe kendi kendine oluşmaz.

Kadim bilgilere göre geçmişte dünya boyutunda sağlıklı bir şekilde dönen bir Merkaba alanının çapı 15-18 metre idi. Başlangıçta, pranik enerji veya Yaratıcı Işığın Adamantine parçacıkları ile dolu canlı ışık, beynin merkezinde yerleşik olan Epifiz bezine akardı. Epifiz bezi, kutsal zihnimize giriş kapısıdır. Kadim zamanlarda, Pranik nefes Epifiz bezinden Kutsal Zihne ve oradan ışık sütunundan (pranik tüp) aşağıya Kutsal Kalbe ve sonra fiziksel bedenin kalanına akardı. Epifiz bezi, orjinal boyutu bir golf topu büyüklüğünde iken insan bilincinin ağırlıklı sol beyin gelişiminin neticesinde, boyutu bir bezelye tanesi büyüklüğüne indi. Başlangıçda Prana enerjisi, fiziksel bedende sonsuzluk döngüsünde inip çıkardı fakat insanlığın, sol beyine ağırlık vermesiyle başlayan süreçle birlikte bizler bu şekilde nefes alıp vermeyi bırakarak, burnumuz ve ağzımızla nefes almaya başladık, Prana enerjisinin yaşam verici özelliklerini çekmeyi bıraktık ve Epifiz bezi kutsal özelliğini yitirdi.

 

Mer-Ka-Ba’nın aktivasyonu ile ilgili meditasyon teknikleri Drunvalo Melchizedek’ in Yaşam Çiçeği’ nin Unutulmuş Sırları kitabında ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Fakat Mer- Ka-Ba aktivasyonunu anlatan bu teknikler sol beyni yani zihnimizi ikna edici bilgiler verir ve eril bir sistemdir. Dişil yön, yaratıcı ve dönüştürücü enerjinin ana kaynağı ise bütün tekniklerin ötesine geçebilen koşulsuz sevgidir. Merkaba dönüşümünde tamamen kalp ve dördüncü boyut kabul edilen koşulsuz sevgi kullanılır. Işık bedenin aktivasyonunu sağlayan en güçlü enerji kaynağı kalpden gelen koşulsuz sevgi enerjisidir.

Koşulsuz sevgi ve niyetlerimiz bu enerji alanını kendiliğinden aktivite etmektedir fakat herkes de içgüdüsel olarak bir aktifleşme durumu olamayabileceğinden, Mer-Ka-Ba aktivasyonu için kutsal geometriye ve sayılara dayalı nefes teknikleri geliştirilmiştir.
Mer-ka-ba’yı kutsal geometriyle ne kadar anlamaya çalışırsak çalışalım bu yeterli olmayacaktır. Deneyime dayanan eksik bir tarafı kalacaktır ancak tamamen koşulsuz sevgi içinde olduğumuzda bu deneyim tam olacaktır.

Mer-ka-ba, bizden ayrı bir şey değildir. Mer-ka-ba, yaşam gücü enerjisi, prana ya da chi’nin bize akması ve bizden de Yaratıcı’ ya akmasıdır. Bizi ve Yaratıcı’ yı birbirine bağlayan ve Bir olmamızı sağlayan Mer-Ka-Ba’dır. Enerji alanımızda dönen ışığın yarısı sevgi diğer yarısı da bilgidir. Sevgi ve bilgi bir olduklarında, Yaratıcı her zaman orada olacaktır. Biz, Bir’ iz.

Yazarın notu :

Masallar şahsıma aittir, izinsiz kullanılmamasını rica ederim.Paylaşmak isterseniz lütfen sitenin linkini ekleyiniz.Sevgiler…

Kaynaklar:

Gizli Sırlar Öğretisi – Ergun Candan
Kayıp Kıta Mu-James Churchward
The healing power of the human voice – James D’Angelo

Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırrı – Durunvalo Melchizedek 1.2 kitap