“Ses”sizlik

Anne karnında hayat bulduğumuzda evrenle ilk kontağımız kalp atışlarımızın ritmiyle başlar.Kainatın sonsuz orkestrasında minik yüreğin tam-tamları duyulur.Rahme düşen varlık,güneş sistemindeki devasa gezegenlerden sokakta uğuldayan rüzgara,canlı ve cansız bütün varlıkların frekanslarıyla ilk iletişimini kurmaktadır.
Sessizliğin içinden dünyaya doğduğumuzda yaydığımız ilk ve özel frekansımız bir çığlıktır.Sesimiz,boşlukta yankılanır ve yaşamın armonisiyle eşsiz şarkımız başlar.Tıpkı parmak izimiz gibi sesimiz de tek ve özeldir,kimsenin sesine benzemez çünkü Tanrısal bir enerji taşır.
Ses,özümüze ve farkındalığımıza ulaşabileceğimiz yolda bize rehberlik eden en etkili enerji kaynağıdır.
Ve ruhumuzun kulağına gizemli şarkılar fısıldadığımızda özümüze,kalbimize,Bir’liğe ulaşan kapılar yavaş yavaş aralanmaya başlar.

Afrika’nın birçok efsanesinde,dünyanın bir “Ses” olduğu söylenmiş.Aborjinler,Tanrı’nın dünyayı “didgeredoo”adını verdikleri uzun boruyu çalarak yarattığına inanmış.Kutsal Maya yazıtlarında,ilk insanlara “kelimenin gücü” ile hayat verildiği yazılmış.Uzakdoğudaki inanışa göre Tanrılar ve Tanrıçalar,gonklara vurarak ve büyük deniz kabuklarını üfleyerek dünyayı yaratmış.
Antik Mısırlılar,Tanrı Thot’un dünyayı sesiyle yarattığına inanmış.
Hint felsefesi ” Başlangıçta söz olan Brahmandı.Ve Söz,Brahmandır.”demiş.

Eski Ahit,Yaratılış”Genesis” bölümü şöyle başlar;”Ve Tanrı dedi ki,Işık olsun,ve ışık oldu.”
” And the earth was without form and void;
and darkness was upon the face of the deep.
And the Spirit of God moved upon the face of the waters.
And God said,Let there be light,and there was light.”
İncil,yeni Ahit’de de yaradılışın ses ile başladığı yazılıdır;”Başlangıçta Söz vardı,ve Söz Tanrı ile beraberdi ve Söz,Tanrı’ydı.”
“In the begining was the Word and the Word was with God and the Word was God.”
Kur’an-ı Kerim’de,Ali İmran,59.ayet şöyledir: “Allah katında İsa’nın durumu,Adem’in durumu gibidir.Onu topraktan yarattı,sonra “Ol”dedi.”

Hindistan,Çin,Japon,İran,Mısır,Yunan ve Amerikan yerlilerinin ses şifacılığı mistikler ve ruhani öğretmenler tarafından bilinmektedir.Dünyanın ses olduğuna inanan antik mistikler gibi günümüzde birçok vizyoner doktor ve kuantum fizikçileri bu inanışı tekrarlamıştır.
Sesin gücünün en büyük kanıtı çeşitli metinlerin yanı sıra Roma,Atina,Mısır,Hindistan ve Tibet’de sesin şifası konusunda önemli bilgiler bulunmaktadır.Dünyadaki farklı dinler ve ruhani akımlar incelendiğinde evrenin sesten yaratıldığına dair bir inanış olduğu görülür.
Bu yazıtlarda titreşimin dünyayı yaratan ana unsur olduğu belirtilmiştir.Hindistan’da “Dünya Ses’tir” deyişi,günümüzde kuantum fizikçisi Michio Kaku gibi önemli bir bilim insanının “Herşey Müziktir” deyimiyle birleşmiştir.Günümüzün astrofizikçileri Big Bang(büyük patlama) sırasında olan patlamanın yaydığı titreşimlerin hala evrende yankılandığına inanmaktadır.Gezegenler yörüngeleri etrafında dönerken armonik olarak algılanabilen vibrasyonlar yaymaktadır.Gökkubbenin müziğinin yankılarının,bilinçaltımızın derinliklerindeki var oluşu sonsuzdur.

Binlerce yıllardan beri kutsal bilgiler,kutsal kitaplar,yazıtlar,semboller yaradılışın ses ile;vibrasyon,frekans ile başladığının kutsal bilgisini insanoğluna masallarla anlatmış,efsaneler yazmış,sırları kutsal bilgilerin içine gizleyerek de olsa Ses’den ve Sessizlik’den bahsetmiş.

Ses ve Sessizlik,birlikte çalışır tıpkı Ying-Yang,ışık-karanlık,güneş-ay,eril-edilgen,beyaz-kara,artı-negatif,dişil-eril gibi.Dünya,dualiteden yaratılmıştır,bir kaynaktan çıkan iki enerji yeni enerji formlarına dönüşür.Bir’den var olan,iki enerji;Bir eril,bir dişil vibrasyon birbirlerinin içinde spiral hareketler yaparak dönerlerken işitilebilen sesler oluştururlar.

İlk önce bir gerilim oluşur sonra hareket başlar .”TENSİON” “TONE”,”TON”;eski yunancada “GERİLİM” demek.Bu gerilim olmadan hiç bir ses üretilemez,müzik aleti çalınamaz.Şarkı söylemeye başlamadan önce aldığımız nefes,bir Söz etmeden aldığımız nefes gibi.

Yaradılış,bir ötekinden diğerine sürekli hareket halindedir.Titreşir,yankılanır.Örneğin atom parçacıkları durmadan hareket halindedir, işitebilir sesler çıkardıkları gözlemlenmiştir.Nefes,kalp atışları ve beyin dalgaları yavaştır ve derin meditasyona girdiğimiz zaman işitebileceğimiz bir frekansa ulaşırlar.Bedenimizdeki bütün sistem evren gibi hareket halindedir.

Ses,sadece duyma hissi yaratan,kulaklarımızdan beynimize giren bir enerji değildir.Ses,hücresel yapımızın içine giren ve moleküllerimizi yeniden yapılandıran bir güce sahiptir.

Ses,bir dalgadır.Kulak zarlarımıza vurur ve ilk olarak kimyasal formlara dönüşerek olağanüstü bio-akustik yöntemlerle ve elektiriksel vuruşlarla beynimizin içine doğru hareket eder ve boşluğun içinde yayılır.Ses,orta kulağa vardığında buradaki üç küçük kemiği titreştirir.Orta kulakta oluşan titreşimlerin ritimleri,şekilleri ve sinyalleri iç kulağa doğru yolculuğunu sürdürür.Cochlea(Kulak salyangozu)’ya varan titreşimler bu hassas,spiral şeklinde olan ve binlerce küçük tüyle kaplı yerde dönüşüm geçirir.İşitilen ses,kulak tarafından işitilemez hale gelse bile bu boşluğun içinde titreşmeye devam eder.
Boşluk, frekans kaymasının ve değişimin oluştuğu,dönüştürme işleminin kaynağı olan yerdir,burası kutsal bir mekandır.

Hint mitolojisinde penis ışığı,vajina ise karanlığı sembolize eder.Penis,zamanı;vajina,uzayı.
Hinduizme göre Linga(penis),Yoni(vajina)’ye milyonlarca sperm bırakır.O tek sperm,seçtiği tek bir yumurtayı döller.Bir hayat vajinada başlar diğer milyonlarca sperm ise vajinada yok olur.Var oluşun ve yok oluşun vuku bulduğu yerdir.Vajina,her şeyin başlangıcı olan karanlıktır.Karanlık,Sonsuzluk,Boşluk,Spiral,Hiçlik pek çok isim verilmiş bu kutsal mekana.

Shiva Linga,seks organlarının birleşmesini sembolize ediyor gibi gözükse de aslında çok daha derin anlamları vardır.İlahi neslin sembolüdür.Onun içinde her şey saflıktır,ışıktır.Koşulsuz sevgi,Aşk’ın sembolüdür.
Elektrik-magnetizm,Ateş-Su,Dağ-Vadi.Bu formu en sıklıkla ağaçlara baktığınızda görürsünüz.Yükselen farkındalık ve hayat enerjisinin dünyada vuku bulmasıdır.
Eril ve dişil enerjinin elektromanyetik gücünü sembolize eder.Zıt kutuplar birleşir,yaşamın ve yaratıcılığın meyvesi olan tohum oluşur.Rahim’de şekillenmeye başlayan embriyo can bulur.İlahi ruh ile birleştiğinde kalp atışlarıyla evrene ilk titreşimlerini göndermeye başlar.

Ses,çok boyutlu bir enerjidir.Zamanın ve uzayın inandığımız şekilde kısıtlanmadığı modern kuantum fiziğinin yapı taşlarına bağlı kalır.Deneyle göstermiştir ki önemli mesafelerle birbirinden ayrılmış eloktronlar aynı anda bilinç tarafından etkilenmiş ve tesir altına alınmıştır.DNA’larımız da öyledir.Ses,bu unsurları yükseltir ve değişmelerini sağlar.

İnsan vücudu değişik frekanslara tepki veren ve bu tarzda yankılanan,fiziksel vücudumuzun etrafını çevreleyen bio-enerjik bir alana sahiptir.Vücudumuzdaki organların,kemiklerin,dokuların hepsinin kendine özgü yankı yapan frekansları bulunmaktadır.Bu frekanslar birlikte bir harmonik bileşim oluşturur.Biz kendi varlığını yaratan ve çalan bir orkestra gibiyiz.Uyum ve denge içerisinde olduğumuzda mükemmel melodiler çalarken,dışarıdan gelen olumsuz etkilerle uyumsuz titreşim göstererek ilk önce ruhsal daha sonra da bedensel rahatsızlıklar geçirmeye başlarız.Ve bunların ötesinde son zamanlarda yapılan araştırmalar insanoğlunun farkındalık düzeyi frekanslar aracılığıyla yükseltilebilir mi,beynin işleyiş kapasitesi vibrasyonlar sayesinde artırılabilir mi diye ilerliyor.Ya da DNA’larımız vibrasyonlar aracılığıyla değiştiriliyor mu?

İnsanoğlu doğanın bir parçasıdır.Hatta bazı mistikler hepimizin bir maden,bir bitki,bir hayvan olma bilgisini özümüzde taşıdığımıza inanır.Bu yüzden okyanus,nehir,şelale,esen rüzgar sesi,ağaçların hışırtısı,yağmur,kuş sesleri,hayvan sesleri yani doğanın içinde işittiğimiz bütün sesler bize huzur verir ve kendimizi uyum içinde hissederiz.İnsan bedenini çevreleyen enerji alanı,Doğa Ana ile uyum ,ahenk,armoni içerisindedir.Günümüzde modern hayat yaşamı ve sistemin getirdikleriyle insanoğlu şehirlerin içerisinde çılgınlığıyla,gürültüsüyle,uyumsuzluğuyla karmaşık bir durumdadır.İnsanoğlu doğadan gitgide uzaklaşmış,bağlantısı kopmuştur.Hava kirliliği,suların kirletilmesi,tohumların değiştirilmesi,iklimlerin değişmesi pek çok hayvan türünün yok olma tehlikesi,kuşların uçuş rotalarının değişmeye başlaması birbirleriyle tıpkı bir ağ gibi ilişki halinde mi ilerliyor?Vibrasyonların uyanış ile ilgili nasıl bir bağlantısı olabilir?
Buda öğretileri,sessizliği anlatır.Buda,yedi yıl sonra yaptığı meditasyondan gözünü açar Ulu Banyan ağacının altında.Gökyüzüne yükselen dallarından tekrar yere doğru uzanan Kutsal Ağaç,toprak ile kucaklaşan koca dallarıyla damar damar köklerini yeniden yeryüzüne yayıyor,toprağın içinde yok oluyor ve yepyeni gövdeler oluşturup birbirlerine dolanarak tekrar göğe doğru yükseliyormuş.Bu Hint incir Ağacının üzerinde bir kuş yaşarmış.Çiğdeci Kuşu,bu ağacın tohumlarını tekrar doğaya yayarmış.Dolunay gecesi Buda,uzun meditasyonundan,sessizliğinden uyanmış.”Ben,Banyan Ağacıyım!”demiş.Çiğdeci kuşu ötüvermiş…

İlk sır şudur;Evrende her şey titreşim halindedir.