TUVA VE KHÖÖMEİ ( Gırtlak Şarkıcılığı – Throat Singing ) 2. bölüm

” Dünyada yeni olan her şey bir zamanlar unutulmuş bir şeydir. ” Tuva Sözü

Eski zamanlarda Altay-Sayan bölgesi toprakları boyunca ve Orta Asya’ da yaygın olarak kullanılmaya başlanmış olan gırtlak şarkıcılığı , günümüzde sadece Rusya’da değil aynı zamanda Avrupa ve Amerika’da da yayılan bir şarkıcılık tekniği olmuştur. Geleneksel Tuvan müziği, dünyadaki en eski sanat biçimlerinden biridir ve dış etkilerden etkilenmemiş orijinal ve ilkel haliyle korunmuştur.

Khöömei kesinlikle bağımsız bir sanattır. Khöömeizit şarkılarının temalarının çoğu insan varoluşunun gizemine girme çabalarından kaynaklanır. Khöömei şarkılarının sözleri doğa ile kurdukları bağları içerir. Onlar şairler, manzara ressamlarıdır. Bir kişi dünyanın bir mikrokozmosudur. Ruh, özgürlük ve koşulsuz sevgi ; doğayı ve insanları birleştirir. Aynı şey, insan ruhunda olduğu gibi doğada da ortaya çıkar ve bunun tersi bir kişinin manevi durumu , doğa durumuyla karşılaştırılabilir.

Khöömei çalışması kişinin bir kişi olarak gelişmesine yardımcı oluyor ve bilgiyi bağımsız olarak nasıl edineceğini öğretiyor. Khöömei eğitimi sırasında bir takım önemli öğrenme becerileri geliştirilir: bilgi edinme ve işleme yeteneği, eleştirel düşünme becerileri ve daha fazla kendi kendine eğitim için hazırlık. Bu sanatla tanıştıktan ve faaliyetlerinin kapsamını belirledikten sonra, kendi vokal ifadesinin tüm gizli araçlarını keşfetmek için kendi sesini keşfetmelidir.

Uluslarararası Khöömei Sempozyumu’ nun en önemli sorumluluğu , en eski sanatlardan olan ” Khöömei ” nesillere aktarmak ve korumak. Her sene düzenlenen yarışmaya dünyanın her köşesinden yabancılar geliyor ve geleneksel Tuva müzisyenlerinin inanılmaz performanslarına şahit oluyorlar. Tuvalı şarkıcılar , Khöömei öğrenmeye sekiz, dokuz yaşlarında başlıyor ve aynı zamanda Igil, Doshpuur, Komuz gibi geleneksel enstrümanları çalmaya başlıyor.

Yarışma iki gün boyunca sürdü, sololar ve gruplar inanılmaz performanslar sergiledi. İki gün Khöömei dinledikten sonra her konser salonundan dışarı çıktığımda şehirden, Yenisey nehrinden, soğuk rüzgardan, üstümde uçuşan kartallardan, ağaçlardan, havadan , ateşten, sudan gelen armonikleri daha net duymaya başlamıştım. Hayır, bu delilik değil, gaipten sesler duyuyorum diye algıladıklarınız ” armonikler ” … olabilir…

Geleneksel kadın şarkıcılardan Şonçolay Çoodu ile birlikte . Tuva 2018

 

İlk olarak müziklerin terapatik etkisini bilimsel olarak açıklayan Pisagor, herhangi bir melodinin iç organların çalışmalarını senkronize etmesine yardımcı olabileceğini ileri sürüyordu. Her organ belirli bir frekansın, bir enerji ve elektromanyetik dalga kaynağıdır. Khöömei sesleri de dalgalardır ve organlarla rezonansa girerler ve fizyolojik değişiklikleri yapabilirler. Khöömei’yi dinlediğimizde, akustik alanı bedenimizin akustik alanına yerleştirilir ve masaj gibi bir şey yaşarız.

Her iç organ sistemi kendi “müzikal nota “, başka bir deyişle, en etkili ses dalgalarına sahiptir. Khöömei sakinleştirici özelliklere sahiptir ve engelli hastalarda kullanılmıştır. Khöömei’nin timbral zenginliği ve uyumu, insanların ruh ve zekası üzerinde faydalı bir etkiye sahiptir ve sinir sistemini normalleştirir. ( Bu bölüm, 1995 yılında New York ‘ da Roosevelt Hastanesinde , Z. Kyrgys, Anat Keidor ve Anthony Jahn’ ın yaptığı araştırmalardan alınmıştır. )

Anatomik düzenlemesinde, insan vücudu ve iç organları kendisini bir “şarkı söyleme aracı” olarak sunmaz. Şarkı söyleme enstrümanlarının eşsizliği, insan vücudunda özellikle şarkı söyleme aktiviteleri için tasarlanan organların olmaması gerçeğinden kaynaklanmaktadır. Bir şarkıcının vücudu, sadece şarkı söyleme eyleminde bir araç haline gelir. Bu şarkıcılığı ilk kez duyan bir kişinin, bir şarkıcının boğazına bakmaya başlaması, orada bir çeşit enstrümanın takılı olduğunu bulmayı beklemesi hiç de şaşırtıcı değil.

Konser salonunda duyulabilmesi için Tuvan khöömei ‘ nin veya Kargyraa’nın yüksek sesle , 120 desibel kadar bir jet motorunun kalkıştaki motorlarıyla karşılaştırılabilir olması gerekiyor ama bu bir haykırış olmamalıdır; ses yumuşak ve tını dolu olmalıdır.
Khöömei, geleneksel olarak üç tür icra ediliyor ; Bir khöömei melodisinin sözsüz söylenmesi; bir melodinin sözler ve bir enstrümanın eşliğinde performansı ve bu iki formun karışımı.

Moğol boğaz şarkıcıları genellikle seslerini “morin-khuur” enstrümanına göre ayarlıyorlar. Moğolca uruulun, kelimenin tam anlamıyla, “dudak khöömii” sıradan ıslık sesine dayalı ve herhangi bir melodi ile yapılıyor. Ancak Hovd ve Bayan-Ölgii’nin batı Moğol bölgelerinde yaşayan Tuvalılar, Moğolların kullanmadığı nefesi tutma tekniğine sahipler. Tuvan khöömei, Moğolların aksine, Igil ya da Doshpuluur adlı enstrümanları diğer seslerden ziyade kendi seslerine göre ayarlar. Başka bir deyişle, enstrümanın akoru sanatçının sesine bağlıdır.

Khöömei , ana üç teknikle tanımlanıyor. Khörekteer; Bir boğaz şarkıcının sesinin oluşumu tüm vücudunu ve tüm doğuştan gelen enerjisini içerir. Göğüs (khörek), enerjinin yoğunlaştığı ve “enerji merkezleri” adı verilen burun ve burun boşluklarından “enerji demetlerine” ayarlandığı yer olarak kabul edilir. Özü, evrenin güçlü ruhsal potansiyelinin ve doğal enerjisinin doğal uyanışında yatmaktadır. Göğüs kaslarının sıkışık olduğu bu durumda, şarkıcı, şarkıcıların, “ruh tarafından vaftiz” olarak adlandırdıkları, ilham veren bir an olana kadar enerjisini geri tutar.

Khörekteer, khöömelier, kargyraalaar, ezengileer ve damyraktaar, “kelimeler olmadan şarkı söyleme” olgusunun örnekleri olarak ortaya çıkarlar. Bu teknikler, khörekteer tekniğinden, “nefes tutuş” tekniği ile başlar, vokal sesler serbestçe ve kısıtlama olmaksızın serbest bırakılmaz, ancak biraz sıkıştırılmış ve gergindirler.

Boğaz şarkıcılarının tekniği ” ağza khöömei ” de, Orofarenksin iç mekanın özelliklerini kullanırlar. Bu, khöömeizhi’nin, ses kordonlarının sıkılması için özel bir teknik kullanarak, ağız boşluğunun şeklini ve hacmini değiştirerek, tonlama ve ses dinamiklerini düzenlemesine izin verir. Yüksek perdeli sesler hava geçişindeki basınçtaki değişiklikler tarafından yaratılır, daha sonra hava ağız boşluğuna geçer, burada şarkı sırasında armonikler oluşur.

Khöömei sanatçılarının eşsiz seslerini yaratmalarına izin veren üçüncü teknik “burnundan şarkı söylemek” olan Dumchuktaar’dır. Bu şekilde burun boşluğunun kullanılması, iyi bir tıngıya sahip olan ve zengin bir zil sesine sahiptir.
Bu eski ses çıkarma tekniklerinin ustalığı, Tuvan khöömei şarkıcılarının bedenlerini “enstrüman” üreten mükemmel seslere dönüştürmelerini sağlar. Kısacası, Tuvan boğaz şarkılarının kendine özgü mekanizma ve enstrümanları var.

Önemli olan noktalardan biri bu şarkıcılık tekniğine başlamadan önce nefes tekniğini çok iyi anlamak ve uygulamak gerekiyor çünkü yanlış uygulanan nefes , şarkıcının sağlığına etki edebiliyor. Bu nedenle Khöömei ; kültürel, bilimsel, psikolojik ve fizyolojik bir fenomen olarak tıbbi bakış açısıyla kapsamlı bir şekilde araştırılıyor.

Kaynaklar : ZOYA KYRGYS ( The mystery of Tuvan Khöömei )

Hazırladığım kısa video yarışmadaki görüntülerden oluşuyor, ne yazık ki kadın şarkıcılar performans sergilerken salonda değildim bu yüzden onlardan parçalar koyamadım. Fakat dünyanın çeşitli ülkelerinde konserler veren ve Tuvalı kadın şarkıcılardan oluşan ” Tyva Kyzy ” grubunu dinlemenizi öneririm..

Yarışmanın ardından Tuvan Geleneksel Tiyatrosu salonunda bir konser gerçekleşti. Bu konserde yer almak benim için büyük bir onurdu. Konserden görüntüler ile ;

  Tuvan müzisyenlerinin en önemli gruplarından biri olan ” Chirgilchin “

               BENGÜ TENGRİ, GÖK TANRI

” Ak olmak hayatın başlangıcıdır; bu Ak süttür, Ak alemdir ve her şey Ak’tan başlar. Ak’tan başlayıp Ak’a dönülecektir. ” Ak Chang

” İnsan, Tanrı’ nın evladıdır. Çünkü onu, O yaratmıştır. “

Yolculuklarım seslerin dünyasında kayarken her zaman eski bilgilere çıkan bir kapı ile karşılaşıyordum . Tengri, Bengü Tengri, Gök Tanrı … Orta Asya Türkleri’ nin en eski inancı Tengricilik için ” Doğa dini ” denebilir. Varlıklar eşit, özgür, Tanrı’nın ve Toprak Ana’nın oğlu ve kızı, onların kulu değil göz bebeği, onları seven ve sayan, rüzgara, güneşe, yıldırıma, Gök’e, Toprak’a denktir. Ağaç dikmek, bir ibadet ; Suları, çevreyi, hayvanları korumak ve doğaya bütün varlıklara zarar vermemek ibadet olarak görülür.

Tuva . 2018

Tengricilerin tek kutsal kitabı vardır, o da hayatın ta kendisi. Yaşadıkça içi doldurulur, zamanla ortaya çıkan yeni kavramları, değerleri, uyum ve uyumsuzlukları, tezatları bir arada içerir. Evrenle sınırlı olan doğada; insan aleminde var olan “güzel ve çirkin”, “doğru ve yanlış”, “iyi ve kötü”, “inanan ve inanmayan”, “sevap ve günah”, “cennet ve cehennem” gibi kavramlar geçerli değildir, bunları doğanın ritmi belirler. Çünkü doğa insan gönüllü değildir, karıncayla sultana aynı şekilde davranır, rahmetini iyiden de kötüden de esirgemez, iyinin bahçesine de yağmur yağdırır, kötünün bahçesine de.

Tengricilerin tapınağı yoktur, tapınak doğadır. Doğanın sınırı, evrenin sınırsızığıyla sınırlıdır ve buna göre insan her zaman tapınağın içindedir. Çokluğun arkasındaki teklik olarak bilinen ve sonsuz sıfatı ile anılan Tengri; doğanın üzerinde değil, doğa ile birlikte düşünülür. Yani Tengri; sonsuzdur ve enerji olarak doğadaki varlıklarda bulunan bir güçtür.  Doğaya yaptığımızın bedelini ya yaşamımızda öderiz ya da evlatlarımıza günahlarımızı miras olarak bırakırız. Dağlar, nehirler, okyanuslar, ağaçlar, sular, çiçekler, hayvanlar…bütün bu varlıklar birer ruh iyesidir, ruh taşırlar.

Tengri, Doğa, Atalarımız ; onlara teşekkür etmek, saygılarımızı sunmak dengemizi sağlamak gayesini güder.  Doğadan aldığımız bir şeyin yerine, doğaya bir şey hediye etmemiz gerektiğini öğütler. Yeşil yaş ağaç dalının ateşe atılmasını yasaklar, durgun suya ayak sokmak suyu kirletmek olarak düşünülür.

Tuva . 2018

Şamanlık, Türkler’in eski inancı olan Gök Tengri (Tengricilik) inancından pek çok inancı benimsemiş ve uygulamıştır. Şamanlık , Türkler’ de özellikle Altay-Sayan ve Sibirya Türklerin’ de yaygın olmuş ve daha çok gelişmiştir. Özellikle Sibirya olarak betimlenen bölgede Türk Şamanlığı ile beraber diğer Şaman inanışları da var olmuştur.

Orta Asya Türkleri’nin inançlarına ve diğer ulusların doğa inanç geçmişine bilim insanları ve araştırmacılar ” şamanizm ” ismini verse de her topluluk bu uygulamalı alana kendi dilinde ad koymuştur. Bu anlamda Türk şamanlığına ” Kamlık ” , şamanına da ” Kam ” denir. Şamanlık, Tengricilik’ten bağımsız bir şekilde var olan, her dine ayak uydurabilen, kendi yolu üzerinde gelişen ve şekillenen bir inanç sistemidir. Türk şamanlığı Tengricilik’ten beslenir ve kök alır ancak Tengricilik şamanlar olmadan da kendi başına bir inanç olarak yaşanabilir. Yani kamlar, Tengricilik’in din adamları değildir.

Bir fotoğraf sergisinden alıntıdır. Tuva Şamanı
Bir fotoğraf sergisinden alıntıdır… Tuva kadınlarının geleneksel kıyafetleri dişiliğin gücünü taşıyor…

Gök Tanrı’nın oğulları ve kızları güçlüdür ve çevresindeki bütün varlıklardan sorumludur ; Gök, dağ, deniz, toprak, nehir, okyanus, orman , ağaçlar ve suya karşı sorumludur. Sadece Tanrı’ya karşı sorumlu değillerdir çünkü insan kul değildir, etrafındaki her şeyden sorumlu olan insan, bozulanları da düzeltmekten sorumludur. Okyanuslar ve denizler kirleniyorsa kirletmemelisin, tek bir çöp dahi atamazsın ve elllerin hala tutuyorsa gördüğün plastikleri toplayıp çöpe atmalısın, tek bir sigara izmaritini bile fırlatıp denize atamazsın. Eğer ormanlar yok oluyorsa ve yanıyorsa bundan sen de sorumlusun, hayıflanmak yerine ya da doğa intikam alıyor gibi boş sözlerle kendini kandıracağına kesilen ağaçların yerine bir ağaç dikmeli, yepyeni ormanlar var etmelisin.

Uyanma zamanımız geldi, yeniden hatırlayacaklarımız ise içimizde, dış dünyada ve bize anlatılmış , öğretilmiş bilgilerde değil. Dünya aleminde alimler, bilgeler, filozoflar, kaşiflerce yazılmış evrenin gerçek bilgilerinden çok azı günümüze kaldı. Çoğu yakıldı, yok edildi , saklandı, kötülük için kullanıldı. Dünya aleminin boşluğundan süzülüp kalbimizi uyandıranlar ise nesillerden nesillere aktarılan şarkılar, şiirler, masallar, hikayeler, resimler, efsaneler ….. Doğayı dinlediğimizde ve kucakladığımızda rüzgarın esintisi, suların şıkırtısı, dağların uluması, ağaçların hışırtısı, ateşin alevleri ve toprağın kokusu içimizdeki özü uyandırıyor. Hatırlama zamanı, zamansızlığın içinde, boşluk ve bir olduğumuzu….

Öz ‘ Lem . Tuva 2018

Bir fotoğraf sergisinden alıntıdır… Tuva.2018

Devam edecek……

Kaynaklar ; http://tengriciturkiye.blogspot.com/2016/09/turk-kulturunde-samanlk.html