Bali Adası-Endonezya

Endonezya Adaları’nın en batısında yer alan Bali Adası,dünyadaki en turistik ve meşhur adalardan bir tanesi.”Tanrıların Adası” olarak isimlendirilmesinin sebebi adanın çevresinde kutsal sayılan pek çok tapınağın olmasının yanı sıra hemen hemen her evin bahçesine kurulmuş ve çiçeklerle donatılmış sunaklarla kaplı olması.Tropikal ağaçlarla,bitkilerle kaplı sonsuz yeşilliğin içerisinde ve rengarenk çiçeklerin güzelliğiyle cennetten bir köşe.Bali’ye bağlantı kurduğum bir ses şifacısı ile çalışmak ve her sene Ubud’da düzenlenen spiritüel müzik festivalini izlemek için gittim.
Başkent Denpasar’a vardıktan sonra Ubud’a doğru yola çıktım.Ubud,Bali adasının kültür merkezi olarak biliniyor.Pirinç tarlalarının arasında rengarenk tropik çiçeklerle kaplanmış küçük Bali evlerinin önünden su kanalları geçiyor, el işçiliğinin eşsiz güzellikteki heykelleri yemyeşil bahçeleri süslüyor.Ubud’a birçok sanatçı yerleşmiş ,atölyelerini bu eşsiz yeşillikteki pirinç tarlalarının içine kurmuşlar ve ayrıca Ubud’da merkezin dışındaki geniş bir alana yayılmış yoga,meditasyon,masaj,enerji çalışmalarının yapıldığı pek çok eğitim merkezi bulunuyor.Ben de tropikal yeşilliğin içinde merkezden uzak bir Bali evinde kaldım,ilginç olan doğa ile bütünleşmiş pirinç tarlalarının ortalarına yayılmış bu evlerde kalmak İstanbul’da yaşamaktan çok daha ucuz.
Ubud, Bali geleneksel danslarını izlemek ve Bali müziğini dinlemek hatta öğrenmek için de ideal bir yer,haftanın birçok gününde dans gösterileri ve konserler düzenleniyor.Ubud’un merkezindeki Pura Desa Ubud,Pura Taman Saraswati gibi önemli Hindu tapınakları ve merkeze yayılmış müzeler turistlerin en çok ziyaret ettiği yerlerden.
Tapınaklar,taş sanatının mükemmelliğiyle inşa edilmiş ve tahta işlemelerin detaylarını da hemen hemen tüm tapınaklarda görebiliyorsunuz.Bali,bir dönem Japonların da sömürgesi olduğu için Hindu tapınaklarının mimarisi,Budist Japon Pagodalarının mimarisiyle kombinasyonunun sanatsal bütünlüğünü taşıyor.
Ubud Maymun Ormanı,şehrin ortasında on kilometrelik bir alana yayılmış bir doğa harikası.
115 den fazla dev ağaç türlerini barındırıyor ve birbirinden çeşitli tropikal bitkilerle kaplanmış ormanın içinde gezerken yeşillikten gökyüzü gözükmüyor,dev ağaçların gökyüzüne tırmanan dalları metrelerce uzunluklarla aşağıya süzülüp tekrar kayalarla bütünleşiyor.
Maymun Ormanı diye adlandırılmasının sebebi geniş alana yayılmış ormanın içinde beş gruba ayrılmış büyük maymun topluluklarının yaşaması.Toplam sayıları yediyüz civarında,uzun kuyruklu Bali maymunları genelde tapınakların olduğu bölgede yaşıyor fakat bazı hınzır maymunları şehrin içlerinde hırsızlık yaparken görebiliyorsunuz.Özellikle ormana yakın evlerde yaşayanlar bahçelerine önemli eşyalarını koymuyorlardı çünkü çanta,cüzdan,telefon gibi şeyleri maymunlar çalabiliyorlar.
Maymun Ormanında,üç büyük Hindu tapınağı bulunuyor.Pura Beji,Pura Parajapati ve en büyük tapınak Pura Dalem Agung Padangtegal,Hinduların özel günlerinde ve bayramlarında büyük seramonilerin yapıldığı tapınaklar ve Bali taş işçiliği sanatının muhteşemliğinin detaylarını görmek isteyenlerin günlerini geçirebileceği yerler.
Hindu filozofisinden ortaya çıkmış NYEPİ günü her sene Endonezya’nın Bali adasında kutlanıyor.İlk gün MELASTİ;kadınlar ve erkekler geleneksel kıyafetleriyle tapınaklara gidiyor.
Kadınlar çiçekler,meyveler,tütsüler ile süsledikleri koca sepetleri,başlarının üzerine yerleştirerek tapınaklara taşıyor.
Günlerce hazırladıkları yemekleri hem tapınaklara götürüyorlar hem de aileleri ve yakın akrabalarıyla paylaşıyorlar.Küçük,lokal tapınaklarda sabah saatlerinde başlayan ayinler,akşama doğru özel seramonilerle ikinci gün yapılacak büyük sokak festivali için hazırlanmış dev maketlerin büyük tapınaklara taşınması ile devam ediyor.Maymun Ormanının içindeki büyük tapınaklarda yapılan ayinler gece saatlerine kadar devam ediyor.
İkinci gün OGOH-OGOH.Festivalin en önemli günü çünkü bir sene boyunca hazırlanan dev canavar heykellerinin sokak geçişi yapılıyor.Tapınaklardan ve evlerin bahçesinden çıkartılan dev maketleri sadece erkek çocuklar taşıyor.

Önce caddelere dizilen canavar maketleri sokak yürüyüşünün başlamasıyla birlikte Ubud’un merkezindeki parka taşınıyor.

Bazı heykeller o kadar büyüktü ki sokaklardaki elektrik tellerine takılıyorlardı.
Dev canavarlar parkın etrafına diziliyor ve geleneksel müzikler eşliğinde sergileniyor,güneş batana kadar parktaki büyük şenlik devam ediyor.

Bu canavarlar egonun sembolü,bütün korkunçlukları ile nefsin kötülüğünü ifade ediyorlar.Güneş battıktan sonra büyük sokak geçişi başlıyor,caddelerin etrafına dizilmiş büyük kalabalıkların arasından geçen maketleri,korkunç ses efektleriyle ve enstrümanlar eşliğinde şehrin dışındaki alanlara doğru taşıyorlar.
Gece saatlerinde bu dev canavarlar yakılıyor ve yok ediliyor.Bir sene boyunca hazırlanan canavarların yakılması,negatif enerjilerin dünyadan silinmesini sembolize ediyor.
Üçüncü gün NYEPİ,hiç kimse evinden dışarı çıkmıyor,elektrik kullanmıyor,birbiriyle konuşmuyor.İçe dönüşü,sessizliği ve kendi canavarınla yüzleşme cesaretini sadece sessizliğin ve karanlığın içerisinde bulunabileceğini simgeliyor.

Ubud’un çevresindeki taş,tahta ve metal atölyelerini gezmeye gittim.Köylerin hepsinde atölyeler,satışların yapıldığı büyük sergi alanları var ve köylerde yaşayanların büyük çoğunluğu bu atölyelerde çalışıyor.
Köyler tahta işçiliği,metal işçiliği ve taş işçiliği yapanlar olarak kendi içlerinde ayrılmış.
Hatta bazı köylerde nesilden nesile geçen Hindu mitolojilerinden alınmış sadece birkaç heykel örneği yapılıyor ve heykellerde kullandıkları ağaç çeşitleri değişiklikler gösterebiliyor.Ubud’un kültür merkezi olarak adlandırılmasında bu atölyelerde çocukluklarından itibaren çalışan kadın ve erkeklerin payı çok büyük.Turlar büyük turist gruplarını satışların yapıldığı büyük dükkanlara taşıyor,mağazalarda satılan heykeller genel olarak çok pahalı fakat köylerin içindeki lokal küçük dükkanlara giderseniz hem çok daha uygun fiyatlarla alışveriş yapabilir hem de atölyelerde çalışan sanatçılarla birebir sohbet edebilirsiniz.

Ubud’dan birkaç saatlik bir motor yolculuğu ile ulaşılan Sebatu-Gunung Kawi tapınağına gittim.Gunung Kawi tapınağı özellikle kadınların ziyaret ettiği bir tapınak çünkü su ile bağlantılı.Tapınağın içindeki havuzlar temizlenmenin yanı sıra ruhsal arınmayı ve suyla bağlantı kurarak dişil enerjinin yükseltilmesini simgeliyor.
Sebatu bölgesi sonsuz tropikal yeşilliğin aralarına yayılmış kat kat pirinç tarlaları ile dolu.
Ve yol boyunca çevre köylere yayılmış pek çok el işçiliği atölyeleri var.
Bali köylerinin çevresine kurulmuş organik tarım yapan çiftliklerde kahve,kakao,çay ve baharatlar üretiliyor.Endonezya dünyada en çok kahve üretilen ülkelerden bir tanesi ve sadece Endonezya’da üretilen Kopi Luwak,dünyadaki en pahalı kahve olarak biliniyor.Misk kedisinin(Paradoxurus) dışkısından üretilen bu kahve Avrupa ve Amerika’da çok yüksek fiyatlara satılıyormuş.Misk kedileri,gece boyunca yedikleri kahveleri dışkılarıyla birlikte top top çıkartıyor daha sonra bu çekirdekler temizlenip,kavruluyor.Kafeslere kapatılmış misk kedilerinin haline o kadar üzüldüm ki yurt dışında 300 euro gibi fiyatlara satılan Luwak kahvesi bu çiftliklerde çok daha ucuz olmasına rağmen içmek içimden gelmedi.Bir canlıyı kafese kapatarak onu doğal yaşamından uzaklaştırmak,hiç temiz gözükmeyen koşullarda hayvanları kafeslerde tutup bir de üstüne hunharca para kazanmak hiç insani bir duygu barındırmıyor.Güzel gözleriyle kafeslerin arkasından bakan Misk kedilerinin görüntüsü içler acısıydı.İçmeyin bir hayvanın bokunu da ne var?Bir canlıyı,para kazanmak uğruna kafeslere sokmak kadar bu çiftliklere düzenlenen turistik turlar da insanlık suçudur çünkü bu çiftliklerde yapılan kahve satışlarından elde edilen milyonlarca dolar gelir maalesef bu korkunç ticaretin devam etmesini sağlamaktadır.

Bali’nin kıyı şeritlerine doğru birkaç günlüğüne Amed,Candidasa ve Lembongan Adasını gezdim.
Deniz çok dalgalı olduğu için yüzmek keyifli değil hatta dalgaların çekim gücü kuvvetli olduğundan çok dikkatli olmak gerekiyor.Sörf ve dalgıçlık yapmak için çok ideal,mercan kayalıklarının renkleri inanılmaz güzellikte.Kıyılara kurulmuş yosun çiftliklerinde toplanan yosunlar,bitkisel ilaçların yapımında kullanılıyor.

Batur,Bali adasındaki aktif yanardağlardan biri olan Batur Yanardağı’nın yamaçlarına kurulmuş bir yerleşim yeri.Batur yanardağı, ortasındaki muhteşem güzellikteki Batur gölü ile birleşmiş.En son 2000 yılında patlayan yanardağın etrafındaki köyler büyük zarar görmüş.Çevre halkı yanardağın kutsal bir güç olduğuna inanıyor ve onun için tapınaklar inşa edilmiş.
Batur’da her sene Bali Adası’ndaki en büyük festivallerden biri düzenleniyor.Festival Pura Ulun Danu ve Pura Gunung Menak tapınaklarında yapılıyor.
Sabahın erken saatlerinde Bali çevresinden yüzlerce insan Batur’a gelmeye başladı,süslenmiş sepetlerini büyük tapınaklara doğru taşıyorlardı.
Bu festival Bali’ye özgü bütün geleneksel dansları izlemek ve Bali müziği ile ilgili fikir sahibi olmak için kaçırılmaması gereken bir fırsat.
Dansçılar ve müzisyenler önce büyük tapınağın içerisinde yerleşmeye başladılar.
Geleneksel kıyafetlerin renkliliği ve göz kamaştırıcılığı,farklı renklerle süslenmiş tapınak ile büyük bir uyum içerisindeydi.


Tapınağın büyük meydanında festivalin açılışı başladı.
Dansların bölümlere ayrılmış parçalarının her birinin hikayesi Hindu mitolojisinden alınmış.Önce erkek dansçılar,savaş hikayelerini anlatan bir gösteri yaptılar,ön grup dansçılar genç erkeklerden oluşuyordu.Daha sonra çıkan erkek dansçılar grubu yaşlı erkeklerden oluşuyordu.Genelde dansların hikayeleri savaş hikayelerini andırıyormuş görünse de aslında insanoğlunun kendi egosu ile mücadelesini ve egosunun karşısında gösterdiği azmi ve cesareti anlatıyordu.
Orkestralar gruplara ayrılmıştı fakat büyük tapınağın içerisinde performans yapan orkestra sabit kalarak sokak geçişlerinde yer almadı.Tapınak orkestrasındaki enstrümanlar ağırlıklı olarak vurmalılar,gonklar,ziller ve bakır nefeslilerden oluşuyordu.
Kadın dansçıların gösterisi,erkeklerin sert danslarının ardından büyük bir incelik ve zerafet ile başladı.
Tapınağın içerisinde sadece bakire genç kadınlar dans gösterisi yapabiliyor,yetişkin kadınların dans gösterisi sokak dansları geçişinde gerçekleşiyor.Dansçı gruplarının kıyafetleri sarı,mavi ve kırmızı olarak değişiklik gösteriyordu ve bu renkleri tapınaklarda da ayrı bölümlerde kullanmışlardı.
Renklerin farklılığının hem dört elementle(ateş,su,hava,toprak) hem de yönlerle (kuzey,güney,batı,doğu) bir bağlantısı var.Tapınakdaki tüm giriş kapılarında ve duaların edildiği büyük sunaklarda da bu renk farklılıkları görülüyordu.
Pura Gunung Menak tapınağındaki dans gösterileri bittikten sonra dansçılar ve orkestra büyük sokak geçişini gerçekleştirdiler.Akşam saatlerine kadar süren gösteriler,güneşin batmasıyla birlikte tapınaklarda gerçekleşen ayinlerle devam etti.Batur yanardağının görkemli görüntüsü,yaklaşan dolunay ile birlikte büyüyen Ay’ın maviliğine karışarak,Batur Göl’ünün sularına karışıyordu.Yanardağların enerjisi çok yüksek,bir yanardağın yamaçlarında yürüyüp ateş elementinin ruhu ile kontağa geçmek,kök çakranın enerjisini çok yükseltiyor ve topraklanmayı güçlendiriyor.

                   UBUD’DAKİ GÜNLERİM

Ses şifası,ses yogası ve ses meditasyonları son yıllarda ruhani yolculuğa çıkmış insanların ilgisini daha çok çekmeye başladı.Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi müziğin,negatif duygular ve olumsuz enerjilerin dönüşümünde diğer bedensel veya ruhani çalışmalardan daha hızlı,kolay ve kalıcı bir etkisinin olması.Yoga,meditasyon,nefes çalışmaları spiritüel müzik ile birleştiğinde zihinsel dönüşüm ve konsantrasyon güçleniyor.Ubud’da pek çok spiritüel merkez kurulmuş ve haftanın birkaç günü yapılan “sound journey”,”sound bath” ismi verilen bu ses yolculuğu meditasyon seanslarına katılım oldukça fazla.

Uzun yıllardır şamanlarla çalışmış bir didgeredoo ustası olan Kokopelli Kailash ile Ubud’da çalışmaya başladım.Sabahları Chi Kung çalışmaları yaparak güne başlıyorduk çünkü geçmişi 5000 yıl öncesine dayanan bu geleneksel Çin tekniği,yaşamsal enerjiyi geliştirip zihin,bedensel hareketler ve nefesin birbiriyle uyumunu sağlayarak,evren enerjisiyle tekrar uyum içinde olmayı sağlıyor.Bedensel hareketleri nefesin akışıyla çok yavaş bir şekilde yapıyor ve bu sırada akışı başlayan evrensel enerjiyi özellikle ellerde yoğunlaştırarak tekrar toprağa,gökyüzüne,ağaçlara,yıldızlara yani bir parçası olduğumuz evrensel enerjiye,kalp çakrasının akışını yoğunlaştırarak sevgi yükleyerek Doğa Ana’ya gönderiyorduk.Bir şifacının,başka insanlara ve evrene yardım etmeye başlamadan önce kesinlikle kendi enerji alanını düzene sokması ve egonun getirdiği bütün negatif duygulardan arınmış olması gerekiyor.Bu uzun yıllar süren,büyük konsantrasyon ve evren sevgisi gerektiren bir yol,bedensel dürtüleri azaltmak ve vejeteryan beslenmek çok önemli bunun sebebi maddesel artıklardan enerji alanını mümkün olduğunca temizleyerek manevi boyut ile kontağı güçlendirmek.

Katıldığım ses meditasyonları seanslarında Didgeredoo’nun özellikle kök çakrasında olan etkisini fark ettim.Nefes ve ses çalışmalarından sonra yarım saat süren bu seanslar sırasında katılımcılar matların üzerine yatıyordu ve iki didgeredoo ses şifacısı alanın etrafında dolaşarak gittikçe yoğunlaşan frekansları,insanların bedenlerine de tutuyorlardı.Didgeredoo kesinlikle baş bölgesinde çalınmıyor çünkü titreşimi çok yüksek,beyine zarar verme riski var.Bedenin alt bölgelerine tutulduğunda kök çakranın güçlenmesinde hızlı bir etkisi var.
Didgeredoo’nun kalp çakrası frekanslarının dönüşümündeki etkisini deneyimledikten sonra Kailash’dan ders almaya başladım.Didgeredoo,harmonik sesler ürettiği için harmonik şarkıcılığı tekniğini geliştirmek için de çok etkili bir enstrüman.Ses şifacılığında kullanılan enstrümanlar ile ilgili yazımı daha geniş olarak anlatacağım fakat Kailash’ın Aborjinler’den edindiği bilgileri kısaca paylaşmak istiyorum.Kadınların didgeredoo çalmasının geleneksel olarak yasak olmasının sebebi kök çakradaki güçlü etkisiymiş.Özellikle adet dönemlerinde ve hamile olma olasıkları varsa kesinlikle didgeredoo çalmamaları gerekiyormuş çünkü rahim bölgesinde bu güçlü titreşimlerin yoğunluğu kanamaların artmasına sebep olabiliyor ve düşük yapma riskini taşıyor.Fakat evrendeki dişil enerjinin güçlenmesi için bir kadının didgeredoo çalması enerjisel anlamda dişil enerjiye büyük güç sağlıyormuş.

Ubud’da geçirdiğim manevi dönüşüm,aldığım didgeredoomu çalmaya başlayarak ve ses meditasyonlarına katılarak güçlendi.Muhteşem pirinç tarlalarının yeşilliğiyle,kutsal sayılan kekoların sesleriyle ve kaldığım evin duvarından komşu evin duvarına kadar koca bir ağ kurmuş dev örümcek ile iletişime geçtim.Örümcek,öylesine güçlü bir ağ kurmuştu ki saatlerce yağan güçlü tropikal yağmurlara rağmen dev ağ hiç bozulmadı.Örümcek efendi haftalarca bu ağ çevresinde yaşadı ve karnını bir güzel doyurdu,ben evden ayrılmadan birkaç gün önce örümcek de mekanından ayrıldı,yok oldu,gitti.