TUVA 3.bölüm / 13 Şaman Festivali, Yurt, Igil ve Hakasya Türkleri

” Karşımda uzanan kıvrım kıvrım dağların karlı zirvelerine doğru, gökyüzünde süzülen kartalların kanadına tutunup varmayı dilerdim. Sibirya… yaz olmasına rağmen hala geceleri çok soğuk oluyor. Festivalin yapılacağı alana yurtlar ve çadırlar kuruluyor, masmavi bir gölün yanıbaşındayız, etrafımız çam ormanları ile kaplı. Şaman davullarının sesi mor, yeşil bozkırlarda yankılanıyor… ”
Yol günlükleri . 06 / 2018

Tuva. Turan 2018

Kızıl şehrine iki saat uzaklıkta olan Turan şehrinin dışındaki bir alana kurulan 13 Şaman Festivaline vardığımızda çoğunluğu Ruslardan oluşan topluluklar çadırlarını kurmaya başlamıştı, festivalde az sayıda olsa da Amerika ve Avrupa’ dan gelmiş katılımcılar da vardı. Tuva kültür merkezi ile gittiğim festival alanında nerede kalacağım belli değildi fakat arkadaşlarımın yardımı ile kurulan Yurt’ ların birinde yer buldum. İlk defa Orta Asya halkının yüzlerce yıllık geçmişe sahip göçebe çadırlarında kalmanın zevkini tattım, geçmişin rüyalarına daldım.

Yazılı tarihsel kaynaklarda betimlenen Hun ve Göktürk çadırları, tıpkı bugün göçebe Kazak, Kırgız ve Türkmenler ile  Anadolu’da yaşayan Yörüklerin geleneklerinde olduğu gibi taşınabilir iskelet ve keçe örtüden oluşuyor. Kullanılan malzemeler ve benzer fiziksel öğeleriyle zamana ve coğrafyaya göre bazı değişiklikler gösterse de mekan düşüncesi, kurgulama mantığı ve geleneği genelde aynıdır.

Yurt ismi verilen çadırın iskeleti , Türk lehçelerinde değişik biçimde seslendirilen derim, uğ, düğnük ve eşik denilen dört farklı parçanın birleşmesiyle meydana gelir.
Derim , taşınabilir açılıp kapanabilen ahşap kafesli kanatlara benzer. Derimi oluşturan çubuklara ” aşık ” denir. Aşıklar birbirine çapraz konularak deliklerinden ham ve yaş deriden yapılan sırmalar geçirilerek düğümlenir. Ahşap iskeletin Uğ bölümü, sabit mekanlardaki çatının yerini tutar. Düğnük, iskeletin kubbeyi andıran çatı kısmını tutmaya yarayan araba tekerleği biçimindeki çemberdir. Düğnüğün yapımında kullanılan ağacın yaşken kesilip kavis verilerek iki yarım daire şekline getirilmesi gerekir. Eşik, Çam ağacından geçmeli dört parçadan oluşur. Ahşap iskelet tepelik, boğaz ve yan diye üç bölüm halinde üretilen keçe ile örtülerek kullanılmaya hazır hale getirilir. Kolonlara sabitlenen ipler çadırın etrafına çakılan kazıklara bağlanarak rüzgar ve benzeri etkenlere karşı sağlamlaştırılır.

Eski Türkler, göğü en kutsal ve en güçlü varlık olarak kabul etmiş ve inançlarını, geleneklerini, manevi kültürlerini bu inanç üzerine kurmuşlardı. Yurt çadırlarını göğe benzetmeleri ve rengi ne olursa olsun “mavi çadır” diye adlandırmaları Gök Tengri inanışlarındandır. Çadırların tepesindeki dairenin kozmolojik bir anlamı vardır ve kutsal geometri hesaplarına göre yerleştirilmiştir. Yurt, iç dünyayı sembolize eder, kubbesi hem şekil hem mekan olarak gök kubbeyi simgeler. Çadırın üzerinde kurulduğu toprak parçası ise, dünyadır.
Çadır gök kubbe, çadırın direği gök direği ve baca olarak da kullanılan tünlüğü göğün kapısı gibidir.

Ateş, ortadadır ve hayat döngüsüdür. Kadınlar, sağ tarafta erkekler ise sol tarafta oturur. Asla eşiğe basılmaz çünkü orta dünyayı temsil eder ve saygısızlık olarak görülür. Orta Asya Türklerinin , evreni algılayışlarını çadırın iç düzenlemelerinde ve bu mekanda yapıtıkları dinsel ritüellerinde gözlemek mümkündür.

Kızıl Şehrindeki müzeden çektiğim fotoğrafda geleneksel Yurt içini görebilirsiniz

Şamanların göğe çıkma törenleri, özel olarak düzenlenmiş çadırlarda yapılırmış. Şaman elindeki davulu çalıp dua ederek töreni başlatır, duanın ardından göğe çıkmak üzere adım adım çadır direğine tırmanır, tırmanışta attığı her adımda durarak dua ederken törene katılanlara içki sunulurmuş. Çadırın tünlüğüne eriştiğinde artık göğün kapısına gelmiş sayılır ve bu noktadan sonrası gök kapısı; Tanrı’ nın aydınlık ülkeleri ve ruhlar alemi olarak kabul edilirmiş.

Eski Türklerin toprağa, havaya, suya, ateşe ve doğaya karşı gösterdikleri bağlılık ve inanç değişimler geçirerek günümüze kadar devam etti. Halı, kilim ve renk renk, motif motif işlenmiş örtülerin renkleri ve desenleri aslında hep evreni, kozmosu, toprağı, havayı, suyu, ateşi ve doğayı hatırlatır. Ve bu desenlerde , dünyanın her köşesine yayılmış kutsal sembolleri görmek mümkündür. Afrika kıtasından Amerika kıtasına, Asya’ dan Avusturalya’ ya kadar serpilmiş bu kutsal semboller, ruhumuzun eşsiz yolculuğunda rehber olarak bize ” Evrenin unutulmuş sırlarını ” hatırlatır.

                   13 ŞAMAN FESTİVALİ

Güney Sibirya’ nın doğasının güzelliği , yollarda ve şehirlerde geçen günlerime ilaç gibi gelmişti, sabahtan akşama kadar süren ritüellere katılmaktansa çam ormanlarına doğru sessiz yolculuklar yapmayı ve gölün kenarında oturmayı tercih ediyordum.

Aslında dünyanın pek çok köşesinde katıldığım şaman festivallerinden ki bunların çoğunun organizasyonunu beyaz insanlar düzenliyordu, zevk almamaya başlamıştım. Çünkü ritüellerin çoğu şamanlık ” moda ” olmaya başladığından beri gerçekliğini ve amacını kaybetmişti. Yapılan seramonilerin çoğu bir tiyatro sahnesini andırıyordu ki kökeni de bir bakıma oradan geliyor ve ortalıkta şaman kılığına bürünmüş şifacılar , falcılar dolanıyordu. Amaçsız ve tuhaf şekilde çığlıklar atılarak çalınan davullar, trans veya şifa yerine sinir bozucu olabiliyordu. Festivale katılan şamanların bir kısmı ile sohbet edebildim ve onlar hakkında bir yargı içinde bahsetmek istemem fakat şamanlığa özenmek ve eline bir davul alıp rastgele çalmak kamlığın özünü bilmemekten kaynaklanıyor.

Günümüz aleminde pek çok insan kendini ya da gerçeği aramaya çıkıyor, uyanıyor ve ruhuna çeşitli şekillerde çareler arıyor. Fakat dünyanın her kıtasına yayılan şaman festivalleri ya da spiritüel organizasyonlar para, şöhret ve moda uğruna ya da ego zihnin tuzaklarına kapılmaktan bazen kendini alamayarak , arayışa geçmiş insanlara vakit kaybettirebiliyor. Karanlık çağdan geçiyorsak eğer kutsal bilgilerin dediği gibi, bu bilinçsizlik hali de bundan olsa gerek… Ciddi olan kısım ise bu tür ritüeller eğer bilge kişiler tarafından yapılmıyor ise ruhsal ve zihinsel sağlığı etkileyebiliyor, ruhlar alemiyle uğraşmak o kadar basit, moda olacak bir şey değil.

Tengrici Türklerin inanç sisteminde, kamların (şamanların) önemli bir yeri vardı. Bir şamanın kutsal çalgısı, tüngür, davuludur. Şamanlıkta kendinden geçme, insanlar ile ruhlar arasındaki bağlantıyı sağlamak için kamlar tarafından gerçekleştirilen en önemli ritüeldir. Eski çağlarda halkın korku içinde olduğu durumlarda şamana başvurulur ve onun doğadan veya ruhlar aleminden bilgi edinmesi istenirmiş.

Şaman da etrafında topladığı insanlara etkileyici bir tören düzenler ve insanlar da şamanın içinde bulundukları zor durumu tiyatral bir şekilde anlatmasını seyrederlermiş. Böylece Şaman, davulunun ritmi ile müziklerle dans ederek etrafındaki insanlara moral ve güç dağıtırmış. Çağımıza gelindiğinde bunu yapanlar ise Dünya’ nın her köşesine yayılmış milyonlarca muhteşem sanatçılar , müzisyenler , oyuncular, dansçılar, yaratıcı bütün insanoğlu…

Özünde Şamanın emcilik, otacılık denilen hekimlik gücü vardır. Kendi hazırladığı ilaçlar ile kişiyi tedavi edebilir. Ve bunu Doğa’ dan öğrenir. Eski zamanlarda erkekler genelde avda veya savaşta olduklarından , doğayı dinleyen, bilen ve ilişki kuran kadınlardı. Bu yüzden ilk şamanlar kadınlarmış ve kutsal bitkilerle hastalıkları tedavi eder, toplanarak şarkılar söyler dans ederlermiş. Daha sonra şamanlık mertebesi, toplumsal yapıların değişmesi sonucu erkeklere geçmiş ve dini ritüellerde kullanılmaya başlamış. Hatta Orta Asya şamanlarının kıyafetlerini görecek olursanız kadın kıyafetlerine benzer ve başlıkları saçlarla örtülmüştür. Bunun sebebinin şamanlığa geçen erkeklerin , kadın kılığına bürünerek kendilerini inandırıcı göstermek için olduğu söyleniyor.

Sizlerle paylaştıklarım sadece benim gözlemlediklerim değil aynı zamanda çok nadir karşılaşma fırsatı bulduğum yerli halkların bilgelerinin söyledikleridir. Gerçek şamanlar para istemez, şöhreti önemsemez onlara bir şey sunmak isterseniz kabul ederler ama bunu takas geleneğine göre yaparlar. Eğer bir şaman ritüeline onlarca para veriyorsanız ya da bu sizden talep ediliyorsa bunu sorgulamanız gerekir, katıldığınız ritüellerin sonunda ruhsal sıkıntılar çekiyorsanız bunu sorgulamanız gerekir, şehirlere gelmiş şaman kılığındaki kişileri ve organizasyonları yapan kişileri sorgulamanız çok önemli hem akıl sağlığınızdan hem de paranızdan olmayın, kandırılmayın, farkında olun… Farkındalık en güçlü şifadır, kendi gücünüze inanın ve doğadan kopmayın.

13 Şaman Festivalinde , dünyanın pek çok ülkesinde konserler veren Tuvan müzik gruplarından ” Chirgilchin ” ile Tuvan ansamble grubunun konserlerinden görüntülerle derlediğim ve şaman ritüellerinin bulunduğu kısa videoyu Youtube kanalımdan seyredebilirsiniz ;

                             IGİL , GERİ DÖN

Yaylı çalgıların bilinen en eskilerinden olan İgil enstrümanı iki tellidir ve telleri at kuyruğundan yapılır, göğsü ise deridendir. Orta Asya Türklerinde , At kutsal olduğundan bu enstrümanın burgu kısmı da at başı şeklinde yapılmaktadır. İgilin iki telinin akoru beşli aralığa göre yapılır ve yayı çekildikçe armonikler de oluşmaya başlar. Khöömei gırtlak şarkıcılarının en çok çaldıkları enstrümanlardan biri olan Igil’ in hikayesini bana Igilimi aldığım , enstrümanı yapan kişi anlatmıştı. Hikaye şöyle ;

” Bir çocuğun çok sevdiği bir atı varmış, onunla dostlarmış, bütün vakitlerini bozkırlarda birlikte geçirirlermiş. Ülkede büyük bir at yarışması düzenlenmiş ve çocuk da bu yarışmaya atı ile katılmaya karar vermiş. At yarışmada birinci olmuş fakat ülkenin kralı atlarını yenen çocuğun atının öldürülmesini emretmiş ve atı öldürmüşler. Çocuk günlerce ağlamış , çok üzgünmüş, en yakın dostunu kaybetmiş. Bir gün atın ruhu, çocuk ağlarken gelmiş. ” Üzülme.. Benim bedenimden kalanlar ile bir enstrüman yap. Onu her çaldığında ben yanında olacağım ” demiş. Çocuk Igil’ i yapmış ve dostu ile her çaldığında yeniden buluşmuş. Bu yüzden Igil, ” Geri dön ” demekmiş.

Tuva.Turan 2018

 VİDEO ÇEKİMİ İÇİN KAĞAN’ IN YOLLARINDA

Güneş batmadan önce çekimi yapacağımız yere doğru yol aldık fakat gökyüzü yağmur bulutlarıyla yavaş yavaş kaplanıyordu. Ertesi gün Tuva’ dan ayrılacağım için tek şansım havanın düzelmesiydi. İneklerle dolu bozuk yollardan çekimi yapacağımız tepeye doğru çıktık, hemen hazırlıklar başladı.

Üzerimde sadece beyaz bir elbise vardı ve ayaklarım çıplaktı, kısacası soğuktan titriyordum, dişlerim tıkır tıkır birbirine vuruyordu. Çekimlere başladık derken yağmur fırtınası da bizim olduğumuz tepeye ulaştı. Arabaya bindik , biraz bekledik ve sonra oradan ayrılmaya karar verdik. Halbuki iki nehrin birleştiği yaylanın tam ortasında yeşilliklerden oluşmuş bir kalp ada vardı, hayal kırıklığıyla ayrılırken yine de bu muhteşem güzelliği görebildiğim için Doğa Ana’ ya teşekkür ediyordum.

Tuva.2018

Araba hareket etti, bozuk yollara yeniden girdik, birden bulutlar dağılmaya başladı ve yağmur durdu. Hemen büyük bir umutla tepeye yeniden döndük , bir mucize gibiydi , nehirlerin yanından iki gökkuşağı gökyüzüne uzanıyordu. Tepeye kurulmuş adak yerlerine gidip şükranlarımızı sunduk. Kalp adasının üzerinde kartallar süzülür iken çekimlere başlamıştık.

Altay Dağları ( ALTIN DAĞ )  Sayan Dağları ile Buluşur iken..

Altay dağları Çin, Moğolistan, Rusya ve Kazakistan, dört ülke topraklarının içinde Moğolistan’ın kurak stepleri ile Güney Sibirya’nın tayga ormanları arasında farklı iklimlerin buluştuğu doğal bir sınır oluşturur. Altay, Al (al, kızıl, altın rengi) ve tau (dağ) kelimelerinin birleşiminden oluşur , Altın Dağ anlamına gelir. Bu görkemli dağlar bölgedeki en önemli su kaynaklarının doğum yeridir. İrtiş, Obi ve Yenisey nehirleri bu dağlardan doğar.

Altay dağlarının Türkler için öneminin derin nedenleri vardır. Çünkü Altay Dağları, Orta Asya Türklerinin doğum mekanıdır ve tek Tanrı inancına dayanan eski Türk inancı Tengri ‘ nin tohumları da bu kutsal dağlardır. Altay dağlarının köklerinden Hakasya’ ya doğru yol alıyordum, başkent Abakan’ a varmak niyetiyle çünkü sadece öğleden sonra boş vaktim vardı ve onu bir yerel müzisyen ile geçirmekti niyetim.

Kızıl şehrinden hareket ettiğimiz küçük minübüs Altay Dağlarının yaylalarını Sayan Dağlarının güzelliğiyle birleştirdiğinde yerel radyodan yankılanan Tuva türkülerini dinliyordum. Hakasya, Yenisey Irmağı’ nın yukarı kesimindeki geniş Minusinsk Havzası nın batı yarısında yer alıyor ve Yenisey Irmağının kollarından Abakan Irmağı bölgenin ortasından geçiyor. Yol boyunca çağıldayarak akan sulara baktıkça suyun bereketine şükranlarımı sunuyorum.

Hakaslar eskiden göçebe olan Sibiryalı bir Türk halkıdır. Hakasların Kırgız ve Sagay adlı iki kolu bulunuyor, Hakas Cumhuriyeti’nin yerlisi olan Hakas Türklerinin % 70’i kırsal kesimlerde yerleşik. Ayı kanı” anlamına gelen Abakan şehri, Yenisey ve Abakan nehirlerinin kesiştiği bir yerde kuruldu.  Geçmiş dönemlerde Hakas sözcüğü Abakan Tatarlarını, Abakan Türklerini ve Yenisey Türklerini tanımlamak için kullanılırdı. Hakas kelimesinin kökeni olan “hagıas” sözcüğü, Çinliler tarafından Sayan dağlarında yaşayan eski bir kabileyi tanımlamak için kullanılırdı.

Bu Türk boyundan, Çin kaynaklarında ilk olarak I. yüzyılda bahsediliyor. VI. yüzyıldan itibaren, Altay ve Uygur kabilelerinin güçlü baskısı ile bölgedeki Türk etnik yapısı güçlendi. Hakasça Uygur şivesine yakındır. Ruslar, Hakas halkını Hıristiyanlaştırmak için yoğun baskılar yaptılar. Bu baskılar neticesinde Hakasların tamamı şeklen Hıristiyan oldu, erkeklerin çoğu Vladimir, kadınlar ise Mariya adını aldılar. Ancak Hakas Türklerinin büyük bir çoğunluğu Şamanlığı (Kamlığı) halen yaşatmaya çalışıyor.

Kamlık inancıyla yaşayan Hakas Türkleri’nin geleneksel dünya görüşlerinde dünya bir bütündür ve üzerindeki çok-çeşitlilik ya da çeşit zenginliği bu bütünlüğün ayrılmaz bir parçasıdır. Çeşitlilik zenginliği Kamlıkta saygıyla karşılanır ve dolayısıyla çeşitliliğin varlığını yok etmeye, yani tek tiplilik ve aynı olma durumunu oluşturulmasına yönelik eylemlere girişilmez. Bununla birlikte üzerindeki bütün çeşitliliği ve farklılığıyla beraber dünya bir canlı olarak algılanmakta Hakas Kamlığında ve dolayısıyla dünyanın üzerinde bulunan her şey de canlıdır, yani can sahibi olandır. Hakas Kamlık inancında ruh (can) çok önemlidir.

Hakasların geleneksel inancında birden çok birbirinden farklı ruh (can) hali mevcuttur. Kut ; yaşam gücü, şans ve mutluluk anlamına gelen hut, Kam tarafından çocuk ayininin yapıldığı esnada çadırın tavanında bulunan duman deliğinden içeri girerek doğacak çocuğun canına hayat veren güneşin ışını biçimindeki Sus; yaşamın ilk nefes alışı dolayısıyla başlangıcı olan ve nefes anlamına gelen Tın ; canlıların gözlerinde yaşayan, oradan ölümle giden ve göz ateşi anlamına gelen Harah Odı; insanın içindeki canın bilince sahip kısmının adı olan ve düşünce, fikir anlamına gelen Sağıs; insanın ölümünden sonra içindeki canın aldığı yeni adı olan ve 40 gün kadar varlığını sürdüren süne ya da sürnü; ve Süne bir insanın ölümünün ilk yılında yeryüzünde gezen canı ya da ruhu olurken bu can Alt dünyaya (Alt tilekey) geçtiğinde aldığı yeni hal olan Üzüt.

Bu bağlamda Kamların özünü oluşturduğu Kamlık inancının bir bakıma, Sibirya Türkleri’nin geleneksel toplumlarındaki kültür, gelenek ve göreneklerin kuşaklar arası devamlılığını sağlayan bir köprü vazifesini görmekte olduğu söyleniyor. Tarihsel ve etnografik edebiyatta, at ve koyun pastoralistleri, epik efsaneleri, Şamanizm, genizden şarkı söyleme ve özgün telli müzik aletleri Çathan ile yaptıkları müzik ile kültürlerini sürdürüyorlar.

Abakan’ a varmadan Sayan Dağlarının heybetiyle çevrelenmiş bir tünelin ardından mola verdik. Arabadan çıktım ve neredeyse rüzgar ile uçacaktım, kışın Sibirya’ da olduğumu hayal edemiyorum. Kısa bir vakit var, ince bluzumla titreyerek dağların ve tünelin sonuna yerleştirilmiş sunağa koşuyorum. Bu diyarları görmeme izin veren Tengri’ ye teşekkür ediyorum, şehir yaşamına geri dönerken belki de Sayan Dağlarına yeniden varabileceğim günler diliyorum…

Abakan şehrine vardıktan sonra Hakaslı müzisyen buluşmak için sempozyumda tanıştığım araştırmacı bir Türk arkadaşım araştırmacı Erhan Aktaş ile merkeze doğru gittik. Müzisyen İri yarı bir adam, hemen bize çaylar koyuyor. Kendisi ” Chatkhan ” ustası Sergey Trafimoviç Çerkov yorumculuğunun yanı sıra Çathan enstrümanını yapıyor ve gür sesiyle bize şarkılar söylemeye başlıyor. Dinletiden sonra öğreniyorum ki bu şarkılar efsanelerden, masallardan, kutsal hikayelerden alınma bölümlermiş. Hakaslar , gündüzden geceye uzanan ritüellerinde saatlerce bu şarkıları söylerlermiş.

Çathan ustası müzisyen Sergey Tramoviç Çerkov . Abakan 2018

Hakaslar, zengin müzik ve şiir gelenekleri ile ünlü, altın-arıg olan 250’den fazla kayıtlı uzun kahramanlık destanları var. Bu destanlar en çok Çathan enstrümanı kullanılarak gırtlak şarkıcılığı ile söyleniyor (hay/haycui). Bu destansı şarkıların genel olarak yapısı özgürlüğünü savunan Tanrı – kahraman ile çeşitli kötü güçler arasındaki mücadeleyi anlatıyor. Kahraman, orta dünyadan insanların yaşadığı üç dünya olan yüksek, orta ve alçak arasında gidip gelir. Yüksek dünyada fırtına Tanrısı Kukrgur /çayçu ;  ışığın yaratıcısı Çalturah /çayç ile karşılaşma olur. En aşağıdaki dünyada asıl Tanrı diğer yedi aşağı dünya tanrısını yöneten Erlikh-khan’dir. Orta dünyada insanlardan başka eezi ya da toprak ve doğanın yerel sahipler vardır. Bu sahipler arasında Nehir Efendisi (Khubai-khan) ve Rüzgar Efendisi (Childei-khan) vardır.

Chatkhan, Çathan, Hakas müzisyenlerinin dizleri üstünde duran, altı ya da yedi telli arp benzeri bir enstrüman. Orjinal yapım olanlarında telleri tutan ve ayar veren destekleri hayvanların ayak altlarından yapılıyor. Chatkhan gösteri sırasında çalgıcının tonu değiştirmesini sağlayan her telin altındaki hareket ettirilebilir köprülerin hayvanlara ait olması bu çalgı ile büyük bir bağ sağlıyor.

Destanları aynı zamanda khomus ya da ağız kopuzu çalarak , davullar ve çeşitli geleneksel sazlarla da söylüyorlar. Bu uzun destanları icra edenler genelde erkekler, kadın şarkıcılar çok yaygın değil. Fakat uzun destanları kadınlar söylemeseler de çünkü bu ritüeller genelde gizli yapılırmış ve günlerce sürdüğü olurmuş, kadın şarkıcılar geleneksel türküleri söylüyorlar.

Tuva, Turan, Sibirya ve Hakasya’ da akıp geçen günlerimi geride bırakırken kulaklarımdan silinmeyecek yepyeni melodileri, gırtlak şarkıcılığının eşsiz türkülerini, Yenisey ırmağının ruhunu, çam kokularını, Igil’ e can olmuş eşsiz Atları, dağların ardında beliren gökkuşaklarını ve nehirlerin birleştiği kalp adayı ruhumun yolculuğuna rehber olsun diye şu anın boyutlarına kazıyorum….

Öz ‘ Lem . 2018

Sayan Dağları. 2018 Tuva

Ve diğer video Sayan Dağlarından Hakasya’ ya doğru müziklerle….