Sarmal’da Dönen Havva ile Adem

Havva ile Adem, düşmüşler bir an Şeytan’ın tongasına, yasak elmayı yedikleri gibi cennetten kovuluvermişler.Düşmüşler birden sarmal-kozmik bir tünelin içine sesler olmuşlar melodilere bürünmüşler, şekiller olmuş renklere dönüşmüşler.Dönerek aşağı düşerlerken unutmuşlar giderek cennette geçirdikleri ahenkli günleri, belekleri silinmiş zihinlerinden.Tüylerinin yerini almaya başlamış bir zar, örtmüş gerçeklerin üzerini. Sır örterken bedenlerini gitgide maddeleşmişler, kalınlaşan egoları sarmalamış ışık bedenlerini.

Spiral tünelin sonuna vardıklarında, insanoğlu poposuna yediği bir şaplakla basmış çığlığı, yollamış Samsara alemine ilk nefesini.Ağlamış da ağlamış gül bahçelerinden, misk kokularından mahrum kaldığı için.Bir daha nasıl bulabilirmiş ki o hülyalı meleklerin raks ettiği cennet köşelerini? Ölmez ise dirilemezmiş, yok olmaz ise var olamazmış. Yasak elmanın içinde kozmik bir hikayenin başlangıcı yatıyormuş.

Öz’ lem . 2017. İstanbul

 

Spiral,kainatın başlangıcından beri var olan bu kutsal form, evrenin büyüyerek genişlemesi ve gelişerek yayılan kozmik enerjinin şekillenerek kainatta vücut bulmasını yansıtan en eski semboldür. Sonsuzluğun ana enerji kaynağıdır. Maya, Kelt, Aztek, Mısır, Sümer, Yunan, Hint gibi pek çok uygarlığın kutsal formu spiral, dünya üzerindeki her kıtada karşımıza çıkar ve semavi dinlerde de büyük öneme sahiptir. Mısır’daki piramitlerden yüzlerce yıl daha eskidir, Kutsal geometrinin ana formudur. Eski medeniyetlerde hem güneş hem de ay ile bağdaştırılmış, semavi dinlerde bazen nefsin, şeytanın, kötülüğün sembolü olarak bazen ise yüksek iradenin, yaşamsal değişimin, ölümsüzlüğün, kozmik birliğin anlatımına dönüşmüştür.

 

Spiral, bir merkezden ya da kaynaktan ortaya çıkan enerjinin dışarı doğru büyümesi ve gelişmesinin şekillenmiş halidir. Ana kaynak olan merkez nokta Yaratıcı ve spiralin gelişmesi, büyümesi ise sembolik anlatımlarla Tanrıça’yı, dişil enerjinin yaratımdaki dönüştürücü gücünü temsil eder. Eski kutsal bilgilerde rahim, yaratıcı ana kaynaktır. Eril ve dişil enerjinin sarmal hareketinden ortaya çıkan vibrasyonlar, dişil enerjinin esneklik, değişim ve dönüşüm hareketleriyle gelişirken, düz bir çizgi halinde değil halkalar oluşturarak genişler.Dıştan içe, içten dışa doğru oluşan hareketi, iki farklı enerjinin birliğin içerisindeki uyumudur. Yaratıcı güç, helezonlaşarak dönen enerji sürekliliğini devam ettirirken katılaşarak görünür hale gelen şekillere bürünür.

Makrokozmozdan mikrakozmoza, galaksilerin yapısından DNA’nın yapısına, doğadaki bitkilerde, deniz kabuklarında, salyangozlar, fosiller, mercanlar, tabiatın her oluşumdaki ana hareket sarmal şekillerdir. Topraktan çıkan bitkiler filizlenerek göğe doğru sarmal bir hareket ile yükselir. Kuşlar, özellikle avlanırken havada spiral hareketler çizerek avlarına hamle yaparlar. Doğa Ana, bu geometrik hareketi hiçbir etki olmadan ve çaba harcamaksızın sürekli olarak tekrar eder.

Nautilus salyangozunun kabuğu, eşit açılı sarmal şekle göre büyür ve kabuğunda hacimsel bir genişleme meydana gelmesine rağmen kabuğunun şeklinde bir değişiklik olmaz.Kabuğuna sarmal şeklini veren içindeki canlıdır.

Nautilus’un kabuğunu nasıl yaptığı ise bize tabiatın eşsiz yaratıcılığını anlatır.Kabuğun içinde sedef duvarlarla bölünmüş bir sürü odacığın olduğu içsel bir sarmal uzanır.Salyangoz büyüdükçe sarmal kabuğun ağız kısmında, bir öncekinden daha büyük bir odacık inşa eder.

Sonra arkasındaki kapıyı bir sedef tabakasıyla örterek daha geniş olan bu yeni bölüme ilerler.Kabuğun içindeki boş odacıkları da gaz ya da hava ile doldurduğundan, kabuğun tümü suda kolaylıkla yüzebilmektedir.

    Fibonacci, Leonardo da Vinci’den yaklaşık 250 sene önce yaşamıştır.Sık sık meditasyon halinde, manastırda yaşarmış ve ağaçların arasında dolaşır, ormanda yürüyüşler yaparmış. Bu yürüyüşleri sırasında bitki ve çiçeklerin sayısal ilişkileri olduğunu fark etmiş. Liste tutmuş ve çiçek taç yaprakları, yaprak ve tohum şablonlarının belirli sayılara geldiğini keşfetmiş. Çiçek taç yapraklarında devamlılık gösteren sayılarla Fibonacci dizilimini kurmuş.

Fibonacci spirali, doğada sık sık karşımıza çıkar, deniz kabukları, çam kozalakları, ayçiçeği…Fibonacci, spirali dişi ve erkek kökenli formlar olarak gösterir, dizilimini ise sadece 5’e kadar sürdürmektedir. Bu kısıtlı düzenlemede kavisli spirallerin nasıl halkalar yaptığını görmek ilginçtir. Enerji, birbirine dönüşür ve yeniden dolaşır, bu sarmal hareket, insan bedeni etrafında olduğuna inananılan da bir harekettir.
Spiralin logaritmik hareketi, altın oran ile aynı matematiksel düzene sahiptir.

                SARMAL  HAREKET  VE  SES

Fibonacci spiralinin matematiksel düzeni, müzikteki armonik yapıyla da birebir aynıdır.Bir merkezden çıkan dişil ve eril vibrasyonlar, arkalarındaki kuvvetin derecesine göre ki buna ritim, hareket veya vuruş diyebiliriz , sarmal bir hareket oluşturarak yayılmaya başlar.Saz teline vurduğumuzda her oluşan ses, telin ilk temel frekansıyla eşzamanlı olarak sayısız harmoniler oluşturur. Bu harmonik sesler ilk frekansın katları olarak büyük rakamlarla artarlar. İkinci harmonik ses, birincinin iki katı, üçüncü harmonik ses ise üç kere daha fazla titreşim gösterir ve bu böyle devam eder. Bütün bu sesler notanın renk tonunu oluşturarak beraber harmanlanır.

Frekanslarında artış oldukça daha hızlı titreşim gösterip, doğada daha süptil yani vibrasyonel hızı artarak, daha akışkan, kulak tarafından algılanamaz bir hale gelir. Bu nedenle harmonik sesler, sesin süptil yapısına oldukça katkıda bulunurlar.


Bu düşünceye paralel olarak yeni fiziğin son zamanlardaki dallarından biri olan evren bilimine göre kainat, inanılmaz büyüklükteki bir yaylı enstrüman gibidir. Atom çekirdeklerinden evreni oluşturan en küçük atomik yapılara kadar her şey birbirleriyle titreşim halindedir. Bu teoriye göre dünya bir parçası olduğumuz sonsuz üst tonlardan oluşmaktadır, her insan kendine özel bir frekansta titreşim yaymaktadır. Ayrıca bu görüş bütün evrenin nasıl birbiriyle bağlantılı olduğunu bize açıklamaktadır.

Müzik, sessizliğin içinde oluşur ve sona erdiğinde yine sessizliğin içinde kulak tarafından işitilemez hale gelse bile var olur. Bu sebeple müziğin bitişindeki sessizlik, birinci sessizlikten daha etkilidir çünkü mükemmel orjinal formlarla genişleyerek yayılan vibrasyonlar, boşluğun içinde yayılır ve müzik bitse dahi dinleyicilerin kulağında, bedenlerinin etrafındaki enerjisel alanda, hatta çalındığı mekanın da dışına yayılarak , boşluğun içindeki var oluşunu sürdürür.
Bu yüzden canlı bir müzik performansı dinlemenin etkisi, bir kayıttan müzik dinlemenin etkisinden çok daha fazladır. Auramız, dinlediğimiz canlı müziğin enerji alanına hemen adapte olur.

Örneğin Hindistan’da seyirciler şarkılar bittiğinde, müzisyenleri alkışlamak yerine, dağılan frekansların etkisini bozmamak için ellerini havaya kaldırıp hareket ettirerek saygılarını ve beğenilerini belirtirler. İnanışlarına göre alkış sırasında çıkan uyumsuz sesler hem harmonideki ahengi bozarak müziğin şifa veren yönünü yok eder hem de egosal zihindeki düalitik yapıyı harekete geçirerek iyi, kötü kavramını yarattığından zihinde armoniyi bozan negatif vibrasyonları artırabilir.

Her tam notalık evren arasında ve her boşluk altı ya da sür ton evrenleri arasında, hiç bir şey ama tek bir şey bile yoktur. Bu aralıkların her birine boşluk denir. Bu, her boyutun arasındaki boşluğa Mısırlılar Duat, Tibetliler ise Bardo demişler.Bu boyuttan ya da bir sür tondan diğerine geçtiğinizde, her seferinde, boşluktan ya da bu oktavların arasındaki karanlıktan geçersiniz. Ancak bazı boşluklar diğerlerinden daha siyahtır ve bunların en siyahı oktavlar arasında olanıdır. Oktavın içindeki diğer boşluklardan daha güçlüdürler. Oktavlar arasındaki bu boşluğa, büyük boşluk ya da duvar adı verilir. Bir oktavdan daha yüksek olan diğer bir oktava geçmek için, içinden geçmeniz gereken bir duvar gibidir.Bütün bu boyutlar bir birbirinin üzerine oturtulmuştur ve uzay / zamandaki her nokta hepsini birden içerir.Bunların giriş kapısı her yerdedir.Bu durum çok kullanışlıdır,gidip bir yerlerde aramak zorunda değilsiniz, sadece nasıl girileceğini bilmek gerekir. Ve bunun anahtarı içsel dönüşüm ile gerçekleşebilen farkındalığın uyanışında yatar.

Hepimiz, bir spiral gibi birbirimizle enerjisel ve titreşimsel etkileşim halindeyiz. Egosal zihnin yarattığı düşünceler sanki birbirimizden ayrıymışız gibi bir görüntü yaratarak ve zihnimizde farklı kimliklere bürünerek bizi ayrımcılığa sürükler.

Titreşim yasalarına göre okyanuslar kirlenirken biz de kirleniriz, topraklar zehirlenirken biz de zehirleniriz, savaşlarda acımasızca öldürülen çocuklarla biz de ölürüz. Evrendeki dönüşümün yaydığı frekansların, son yıllarda değişmeye, hızlanmaya başladığını kendi hayatlarımızda da fark edebiliyoruz. Hızlanan bu titreşimler, farkındalık düzeyi düşük olan insanlarda korku, endişe, öfke, nefret, huzursuzluk, ayrımcılık, kin, açgözlülük, ikiyüzlülük, kıskançlık gibi negatif titreşimlerin de artmasını sağlıyor.

  Her şey boşluktan yükselir, boşlukta var olur ve boşlukta çözülür.

Boşluğun kutsal elementi içimizdedir ki bu farkındalıktır. Boşluk, içimizde dengeli olduğunda hayatın içinde bir oda gibidir, orada yeterli zaman, yeterli duygusal kapasite, yeterli içsel huzura sahibizdir, ne az ne de fazladır. Yaşadığımız deneyimlerin mutluluğunun peşinde değil, kendimizi farkındalığımız ile sağlamlaştırırız. Egosal zihnin yaydığı vibrasyonların ötesine geçip, sessizliğin içinde içsel devrimimizi gerçekleştirebiliriz.

Biz, genellikle dışımızda oluşan durumlarla, işimizle, ilişkilerimizle, bedenimizle, ilgi alanlarımızla çeşitli kimlikler ediniriz. Fakat dışsal durumlar değişebilir, elimizde olduğunu zannettiğimiz şeyleri kaybedebiliriz. Halbuki boşluğu algıladığımızda, dışsal olayları hayatımızdaki deneyimler olarak görebilir, gerçek doğamızı kavrayabiliriz. Olumlu, olumsuz herşey bizde kimlikler ve duygular oluşturamadan kayar gider. Sadece gözlemci kalır ki o da boşluktur.

    Boşluk, var oluşun ve yok oluşun öz kaynağıdır.

 

Yazarın notu :

Masallar şahsıma aittir, izinsiz kullanılmamasını rica ederim.Paylaşmak isterseniz lütfen sitenin linkini ekleyiniz.Sevgiler…

 

Kaynaklar:

The Mystic Spiral, Journey of the Soul-Jill Purce

Yaşam Çiçeğinin Unutulmuş Sırları – Drunvalo Melchizedek

Toning – The Roar of Silence – Don G.Campbell
H.E. Huntley, ‘The Divine Proportion: A Study in Mathematical Beauty