AMAZONLAR 3.bölüm / Yolları Açan Yeşil Işık : KAMBO

Iquitos’ a vardığımda tropikal ormanların arasına inşa edilmiş bir şehirle karşılaştım. Her geçen gün artan turist kalabalığı Iquitos’ un doğallığını bozuyor, böyle bir yere bile alışveriş merkezleri kurmayı başarmışlar. Nehrin kenarındaki sokaklara yaklaştıkça derme çatma , çatıları tenekelerden yapılmış Iquitos’ un ruhunu yansıtan Amazon evlerini görmeye başlamıştım. Karmaşık caddelerden geçtikten sonra fakir mahallelerin arka sokaklarında, Pucallpa’ daki arkadaşlarım tavsiye ettiği Casa Begonia’ yı arıyorduk. Taksi, tek katlı evlerle sıralanmış bir sokağa girdi ve küçük hosteli buldum. Iquitos’ u bilen arkadaşlarımın çoğu beni seramoniler konusunda uyarmıştı.

Özellikle son on senedir artan şaman turizmi Amazonlara yayılmaya devam ederken, Iquitos bu merkezlerin en popüler olanıydı. Iquitos’ da bir sürü turizm şirketi açılmıştı ve haftalık turlarla yüzlerce dolar karşılığında, turistleri çok güvenilir olmayan seramonilere taşıyorlardı. Tabii bu tuzakların yanı sıra Iquitos çevresindeki ormanların içine kurulmuş pek çok klinik de vardı. Uzun süre kalarak ciddi bir Ayahuasca tedavisi almak isteyenler için doktorları olan , güvenilir klinikler de kuruluyordu. Fakat bu kliniklere binlerce dolar vermeniz gerekiyordu. Arkadaşlarımdan aldığım bilgi, Casa Begonia’ ya ulaşırsam orada ormanın içinde kurulmuş Rainbow kominitisi ile bağlantıya geçebileceğim ve güvenilir yerli şamanlar hakkında bilgi alabileceğim idi.

Hostele girdiğimde bebeğini emziren yerli kadına, Rainbow kominitiyi nasıl bulabilirim diye sorduğumda, ” Kominitideki arkadaşlardan bazıları burada. ” dedi. Bir odadan neredeyse bütün vücudu dövmelerle kaplı, yapılı, yakışıklı bir adam çıktı. Sorularımdan sonra “Birkaç saate yola çıkıyoruz, istersen bizimle gelebilirsin. ” dedi. Sonra Arbol ile tanıştım, rainbow kominitisi Arco İris’ in kurucularından, o da oradaydı ve ben tam zamanında doğru yerdeydim. Nasıl buldun burayı , yolun neden buralara düştün sorusuna ” İkaros şarkılarını öğrenmek istiyorum. ” dediğimde, birbirlerine gülümseyerek baktılar. İkaros şarkılarını bitkilerden öğrenmek, hem öyle hemen olacak bir şey değil, hem de herkese nasip olan bir durum değilmiş…

Bu arada dövmeli Deyan ile birlikte bir Kanadalı, bir de İspanyol iri yarı, iki genç adam daha sırt çantalarını hazırlıyorlardı. ” Siz ne yapmaya gidiyorsunuz ? ” diye sordum. ” Bu hafta Kambo eğitimi var. Eğitimi Deyan veriyor , biz de ona katılacağız. ” dedi Arbol. ” Kambo ?? ” …. ” Amazonların şifası, kurbağa zehiri. ” . Kurbağa zehirini ne yapıyorsunuz diye sorduğumda, vücuda açtıkları noktalardan zehiri uyguladıklarını söylediler, bedeni güçlendiriyordu. ” Peki kurbağaları öldürüyor musunuz ? ” diye sorduğumda, aldığım ” Hayır ” cevabı üzerine…Hmm, bunu sonra düşünürüm diye içimden geçirdim, derdim başkaydı benim, o zaman için.

Dört genç adamın kiraladığı araçla yola çıktık. Tropikal ormanlarla kaplı muhteşem güzellikteki yollardan geçerken nihayet Amazonlara geldiğimi hissetmiştim. Yaklaşık bir saat süren yoldan sonra araç yolun kenarında durdu. Hepimiz indik, bundan sonra ormanın içinde yürüyerek ilerleyecektik.

Büyük bir sırt çantam ve yürüyüş ayakkabılarım vardı ki bunu da sonra öğrendim, Amazonlara gideceksiniz lastik çizme almadan gitmeyin. Çünkü her yer çamur ve ıslak, nemden kuru kalmak olanaksız ve ayakkabılarla yürümek ormanın derinlerine girdikçe zorlaşıyor.

Ancak omuzlarına geldiğim dört adama yetişmeye çalışırken, bir de büyük sırt çantamı taşımak zorunda kaldığım için kendime kızıyordum. Her şey çok ani gelişmişti, birden ormanın içine düşeceğim aklıma gelmemişti ama hala az eşya ile seyahat etmeyi beceremiyordum. En zor kısımlar sadece tek bir insanın geçebileceği uzun tahtaların üzerinden sirk cambazı gibi geçmekti. Gerçi aşağısı uçurum değildi ama bataklık ya da bol bol çamur vardı, düşmek hiç hoş olmazdı, düşmedim. Ve bir saat yürüyüşten sonra ormanın derinliklerine kurulmuş Gökkuşağı kominitisinin olduğu yere vardık.

      AMAZONLARIN İÇİNDE BİR YER

Kominitinin ortak alanına kurulmuş mutfakta, odunların alevlendirdiği tencerelerde yemekler pişiyordu. Diğer gezginlerle tanıştım ve kominitide yaşayanlarla, toplam on kişiydik.

Sivrisinek tülleriyle kaplı yer yatakları üst kattaydı, kaldığımız yer tahtalardan yapılmış büyük bir yapıydı. Kominite yaşayanların kulübeleri ormana yayılmıştı ve bir de seramonilerin yapıldığı yuvarlak büyük bir bina vardı. Ayahuasca seramonileri hem yerlilerden bazı şifacılar hem de Arbol yapıyordu. Arbol, fransız bir adamdı ve uzun zaman şamanlarla çalıştıktan sonra Ayahuasca’ yı kendi pişirmeye ve seramoni yapmaya başlamıştı.

İkaros şarkıları hakkında konuştuğumuzda, farklı şamanların şarkılarını öğrenebileceğimi ama Ayahuasca’ dan şarkı öğrenmek istiyorsam onunla uzun bir zaman geçirmem gerektiğini söyledi. Şamanlar , yıllarını bitkilerle vakit geçirerek ve onlarla iletişime geçtikten sonra şifalı şarkıları duymaya başlıyorlarmış. Aslında o zamanlar uzun süre ormanda kalacak vaktim olmadığından , hem de Ayahuasca ile yeni tanıştığımdan böyle bir karar veremezdim. ” Bildiğin bir Curandera, kadın şifacı, özellikle şarkı söyleyen bir kadın şifacı var mı? ” diye sordum.

Kominitiye çok uzak olmayan bir bölgede Otilia adında bir Curandera varmış, hatta kominitiden bazı arkadaşlar ertesi gün oraya gideceklermiş. Ben de onlarla gitmeye karar verdim.

Bu arada ormanın içindeki ıslak yaşama alışmaya çalışıyordum, nemden kuru kalmak pek mümkün değildi, genelde yağmur yağıyordu ve tabii sivrisinekler. Yıkanmak için rengi kahverengi olan nehri kullanıyorduk , ayağımı basmamaya çalışıyordum çünkü altı balçıktı, vıcık vıcık. Fakat gün boyu nemden o kadar çok terliyordum ve böcek ısırıklarından vücudum öylesine kabartılarla dolmuştu ki bu yüzden nehir derdime şifa oluyordu.

Tropikal ormanın derinliklerinde gökyüzü yeşillikten neredeyse görünmüyordu, yüzlerce çeşit ağaç ve bitkilerle kaplanmıştı. Gün ve geceler boyu kuşlar ve göremediğim hayvanların sesleri… Muhteşem bir orkestrayı dinlemenin keyfi… Sabah gün doğmadan önce öyle güzel kuş sesleri duyuyordum ki hayranlıkla dinliyordum onları. Kuşlar, doğanın en usta şarkıcılarıydı, ormanın ruhunu dile getiriyorlardı. Tam güneş doğmadan önce şarkı söylemeye başlayan büyülü kuşu hiç göremedim, o söylerken başka hiçbir kuş ötmüyordu.

     CURANDERA OTİLİA’ NIN ŞARKILARI

Avusturalyalı Jane ve Polonyalı Greg ile ormanın içlerinde ilerleyerek ana yola ulaşmaya çalışıyorduk, oradan başka bir yola girerek Curandera Otilia’ nın evine varacaktık. Greg daha önce Otilia’ nın seramonilerine katılmıştı, yolu o gösteriyordu. Ağaçlar, ahh tropikal o güzelim ağaçlar, koca yapraklı dev bitkiler…Yeşilliğin bolluğunu seyrederek yürümek istiyordum ama çamurda kayma ve düşme tehlikem olduğundan onlara sadece hayranlıklarımı sunup ilerliyordum.

Curandera Otilia’ nın yaşadığı evi küçük bir kulübe gibi hayal etmiş olsam da koca araziye girdiğimizde gördüğüm gösterişli bir yapı ve büyükçe bir bina zihnimdeki görüntüleri silivermişti. Fakat biz başka küçük bir eve yöneldik, bir mutfakta iki kadın bizi karşıladı, içecek ikram ettiler, bu arada aralarında hızlıca konuşuyorlardı ve tabii ben hiçbir şey anlamadan ki ispanyolcam yok denecek kadar azdı, darmadağınık mutfağa bakıyordum. Otilia ; altmış yaşları civarında, kahverengi derili ve şişmanca bir kadındı. Biz sıralanmış koltuklara oturduk, o da karşımızdaki sallanan koltuğa oturdu.

Yine zihnimdeki görüntüler yıkılmıştı çünkü Otilia kafasında tüyleri olan , üzerine sallamalı kabuklar takmış bir şaman değildi. Günlük kıyafetleriyle karşımda oturan Curandera, ciddi ve pek gülümsemeyen bir kadındı. Jane, bize söylediklerini ingilizceye çevirdi. Otilia, pek çok kişiyi iyileştirmiş ve çok da güzel şarkı söylermiş fakat o da ciddi bir hastalığa yakalanmış, kendisini tedavi etmiş ama iyileştiğinde sesi eski özelliğini kaybetmiş. Sonra biz de kendimizi tanıtırken ve neden burada olduğumuzu anlatırken ” İkaros şarkılarını nasıl öğrenebilirim ? ” diye sorduğumda, Otilia bana ” Bunun uzun bir yol olduğunu ve ilk önce egomu tamamen temizlemem gerektiğini ve Ayahuasca Madre’ nin bu temizliğe yardım edeceğini ve yol göstereceğini söyledi. “

Yardımcısı olan bir adam geldi ve bizi ilk girdiğimde gördüğüm büyük binalara doğru götürdü. Bir tanesi seramoninin yapıldığı iki katlı bir binaydı, diğeri ise uzun tedaviler için gelenlerin kaldığı misafirhaneydi. İki katlı tahta binanın üzerine çıktık, uzun bir koridor uzanıyor ve iki tarafta da küçük odalar vardı. Bazı odaların içinde iki yatak vardı, bana tıpkı bir hastaneyi hatırlattığı için hiç hoşuma gitmedi. Burası bir Ayahuasca kliniği şeklindeydi. Bir oda seçtim ve uzun geçen yolun ardından dinlenmeye çalıştım, seramoni akşam yapılacaktı. Şimdi olsam kesinlikle böyle bir şey yapmazdım. Seramoninin olduğu gün iyice dinlenmek ve sessiz bir gün geçirmek daha faydalı oluyor.

Akşam olduğunda aşağı seramoninin yapılacağı kata indik, yatakhanelerin hemen altındaydı. Uzun tahta sıralara oturduk, çok rahatsızdı. Yedi kişiydik ve hepimizin önünde kovalar duruyordu, kusmak isteyenler içine kusacaktı. Otilia bize kağıt mendiller dağıttı, seramoni öncesi içilecek tütünleri sundu ve hepimizin onu görebildiği alanın ortasındaki masasına oturdu. Ona yakın bir yerde oturmuştum, Otilia seramoniyi açtı ve bize teker teker Ayahuasca’ yı sundu.

Curandera Otilia, Marakas’ ını sallamaya ve şarkı söylemeye başladı, yarım saat sonra da insanlar kusmaya. Beni kapalı bir yerde olmak, hiç rahat olmayan tahta sırada oturmak ve kusan insanların sesleri çok rahatsız ediyordu. Otilia, her zaman şarkı söylemiyordu , bazen sessizlik oluyordu. Önümdeki kovaya biraz kustuktan sonra sıraya uzandım ve Otilia’ nın aynı ritimde giden Marakas’ ını dinleyerek bir yolculuğa çıktım.

Önce renkli bir spiralin içinden geçtiğimi hatırlıyorum sonra bir sürü görüntü gördüm. Hepsi hızlıca önümden geçiyordu fakat bazıları fotoğraf gibi donup kalıyordu bu görüntülerden en net hatırladığım üç yapraklı bir bitki ve beyaz elbiseler içindeki insanlardı. Bu insanlar aile fotoğrafı şeklinde geçiyordu, hepsinin saçları uzundu ve koyu renkti, hepsinin elbisesi beyaz kumaş parçalarındandı. Bunlar günlüğüme yazdığım en net görsellerdi ve o zaman bu görüntülerin Kolombiya yolculuğumun sembolleri olduğunu bilmiyordum. Ayahuasca Madre, bana bu sefer geleceği göstermişti.

Bazen mide bulantısıyla tekrar kalkıp oturuyor, yerimde duramıyor, arada bahçeye çıkıyor fakat fazla uzaklaşmamam gerektiğini bildiğim için içeri giriyordum. Otilia, beni şarkı söylemeye davet ettiğinde ne söyleyeceğimi bilemedim hatta sesim çıkacak mı ondan emin bile değildim. O siralar öğrendiğim bir Orta Asya şarkısını söylemeye başladım, şarkı bittiğinde ben de nasıl söyleyebildiğime şaştım. Otilia, ” Kendi şarkılarını söyle, o zaman her şey farklı olacak.”  dedi. O zamanlar henüz kendi şarkılarımla doğaçlama yapmaya başlamamıştım.

Seramoninin bitmesini beklerken yine sıkılmaya başladım, bahçeye çıktım, ağaçlarla biraz konuştum ve sonra evin arkasından dolaştım. Aslında niyetim tuvalete gitmekti fakat birden yukarı çıkıp yatmaya karar verdim. Yatağıma uzandım, seramoni bitmemişti ve aşağıdan gelen sesleri duyuyordum. Uyuyakalmışım.

Sabah olduğunda arkadaşım Jane, seramoninin sonuna kalmamamın Curandera’ ya saygısızlık olduğunu söyleyince çok utandım, bundan hiç haberim yoktu. Otilia’ nın evine gittiğimizde bizimle teker teker konuşuyor ve seramoninin bizdeki etkilerini soruyordu. Sıra bana geldiğinde ilk önce seramoniden ayrıldığım için özür diledim , bilmiyordum. Otilia, ” Güzel şarkı söylüyorsun ama İkaros şarkılarını öğrenip, insanları tedavi etmek istiyorsan, sabırlı olmayı öğrenmelisin. ” dedi. Ayahuasca şifacısı olmak gibi bir derdim yoktu ama bu sözler sabır konusunda bana iyi bir ders oldu. İkaros şarkılarını öğrenmek için sabır ve emek gerekiyordu.

Otilia’ nın yardımcısı gelip kahvaltının hazır olduğunu söyledi ve bahçedeki çardağın altına kurulmuş masaya gittik. Kahvaltımızı bitirdikten sonra geldiğimiz yoldan Gökkuşağı kominitisine geri döndük. O zaman ki benin, nasıl içsel bir dönüşüme geçeceğinden hiç haberi yoktu. Ayahuasca’ nın zihnimi, bedenimi ve duygularımı dengeleyeceğini ve bilinçaltımı nasıl temizleyeğini hiç bilmiyordum.

      KAMBO ‘ nun Madre AYAHUASCA  ile Aşkı

Kambo eğitimi alan arkadaşlar genelde gece ortaya çıkıyorlardı çünkü kurbağaları toplamanın en iyi zamanıydı. Arkadaşlarımla tekrar konuştum, Kambo’ nun en eski Amazon tedavilerinden olduğunu ve Ayahuasca’ nın şifalı etkisini artırdığını öğrenince yaptırmaya karar verdim.

       ” Yolları açan işleri kolaylaştıran Yeşil Işık “

Amazon Kaxinawá yerlilerinin eski bir hikayesi vardır; ” Köydeki yerliler hastalanır, Şaman Kampu, onları tedavi etmek için mümkün olan her şeyi yapar. Bilinen tüm şifalı bitkileri kullanır ancak hiçbiri halkının acılarına yardım etmez. Kampu daha sonra Ayahuasca’nın etkisi altında ormana gider ve büyük Tanrı’ yı ziyaret eder. Tanrı, Kampu’ nun ellerine bir kubağa verir, ondan beyaz bir salgı alır ve Kampu’ ya onu nasıl uygulayacağını öğretir. Kabileye dönen Şaman Kampu, aldığı bilgilere uyarak Kızılderili kardeşlerini tedavi eder. Ölümünden sonra Kampu’ nun ruhu , kurbağada yaşamaya başlar, yerliler aktif ve sağlıklı kalmak için onun salgısını kullanmaya başlar. “

Kambô kurbağası olarak adlandırılan yeşil kurbağa – Phyllomedusa bicolor, Güney Amazon’da ve Acre topraklarında bulunan Hylidae ailesinin en büyük türü olup, aynı zamanda Guyana, Venezuela, Kolombiya, Peru ve Bolivya gibi hemen hemen tüm Amazon ülkelerinde bulunur.

Bu reçine, analjezik olan ve patojenik mikro organizmaların yok edilmesini , bağışıklık sistemini güçlendiren peptit maddeleri (dermorfin ve deltorfine) içerir. Kurbağa salgısındaki maddeler de antibiyotik özelliklere sahiptir ve vücudun zehire karşı antikor üretimi yoluyla bağışıklık sistemini güçlendirir, ayrıca Parkinson, AIDS, kanser, depresyon ve diğer hastalıkların tedavisinde de büyük güç gösterir. Bugün Deltorfine ve Dermorfine, farmasötik laboratuvarlar tarafından sentetik olarak üretilmektedir.

Ayrıca, temizleyici etkisi nedeniyle, bağırsakların (tahliye yoluyla) ve tüm sindirim sisteminin , karaciğerin (genellikle kusmak yoluyla ) bariz bir detoksifikasyon süreci vardır. Katukina (beyaz salgı ) , yılan ısırığı için panzehir ve birçok hastalık için ilaç ve tonik olarak kullanır.

Fakat yerlilere göre Kambô’yu ele geçirmenin en önemli sebebi “panema” ile savaşmaktır. “Panema” üzüntü, şanssızlık, iritasyon, ” kötü aura” anlamına gelir. Yerlilere göre kişi de ” panema ” olduğunda , o kişide hiçbir şey ne iyi , ne de kötü gider. Kambô’nun temel amacı o dönemler, avlanmaya giden erkeklerdeki ” kötü aura ” yı çıkarmak içinmiş. Kambo, insanların yaşamını psikolojik ve organik olarak yeniden düzenler, kişinin tavrını ve gelecekteki sağlık kalıplarını değiştirir.

Kambo kurbağalarını bulmak zor olsa da (yaprakların içine karışırlar), toplayıcılar kurbağaları ” yağmur yağdığını haber veren şarkılarını söylerken ” , igarapelerin yakınında bulabilirlermiş. Kızılderililer genellikle şafakta kubağaları toplar, ayrıca şarkı söylerler. Bazı geleneklerde, sadece şamanlar onların sesini duyar ve onları toplar.

Kurbağalar son derece zehirlidir ve yakalandığında tepki vermezler. Yırtıcı olmayacakmış gibi hareket bile etmemek gerekirmiş. Zehri çıkarmak için kullanılan teknik, basit olduğu kadar eskidir. Kurbağayı ayaklarından bir “X” haline getiriyorlar ve onu kışkırtmak için üç ila dört kez tükürüyorlar. Kurbağa, beyaz salgıyı serbest bıraktığında , sadece bir parça tahta ile köpük gibi görünen salgıyı alırlar. Salgı , hızla kristalleşir ve her an kullanılabilir.

Şamanlar, Kambo’ yu kullandığımızda zehrin kalbimizde dolaşarak, kalbin doğru hareket etmesini sağladığını ve kişiye iyi şeyler getirdiğini söyler. Eğer kişinin üzerinde olumsuz bir bulut var ise kişiye iyi şeylerin gelmesini engellermiş.
Kambô, bu yüzden ” Yollarını açan ve işleri kolaylaştıran “yeşil ışık” anlamına geliyormuş.

Devam edecek… Öz ‘ lem.16