Colombia 4.bölüm / Dinazorlar, El İnfernito, Guatavita ve Muiscas

” Koca dinazorlar yaşamış bu vadide, alevlerle dağları yalamış dev kanatlı kuşlar, ulu ağaçların dallarına konmuşlar. Devran döner her şey dönüşür, alevler var ki yanacaksın, yanmadan o vadiye ulaşamazsın. Muisca’ lar yaşamış lacivert bulutlarla kaplı bu vadide, Güneş’ i bilmiş Ay’ ın şarkılarını söylemişler, yıldızların isimleriyle dev taşları uzun ovaya yerleştirmişler. Geçmiş bir zaman vadiye gelmiş yeni sakinleri, beyaz duvarlı minik evleriyle hayallerini kurmuşlar, tahta balkonlu evlerine çiçekler yerleştirmiş, Villa Leyva’ nın taşlarına oturup aşklarını konuşmuşlar. Bu evrendeki en güzel gezegen Dünya, diyor Julio. Kuzeye doğru, dağlara bakıyorum. “

Villa de Leyva’nın çevresindeki tepeler fosillerle doludur, bu bölge bir zamanlar tamamen sularla kaplı olduğu için vadinin etrafında küçük fosiller bulmak çevre sakinleri için neredeyse gündelik bir olay, hatta bu fosiller günümüzde insanların evlerini dekor olarak süslüyorlar.

Fakat 1977 yılında, bazı yerel kolombiyalı çiftçiler timsahın Kretase dönemindeki bir akrabası olan Kronosaurus’un kocaman ve neredeyse tamamlanmış bir iskeletini bulur. El Fosil’ in bulunduğu küçük bir köyde, bu büyük bir haberdi ve Villa de Leyva’ da küçük bir müze inşa ederek dinazor iskeletini koruma altına aldılar. Burun omurgasının başladığı burnun ucundan 7 metre kadar uzayan fosil, araştırmalara göre bundan 110 ila 115 milyon yıl öncesinde yaşamış.

Yanardağlar patlar durur iken gökyüzünden meteorlar yağarmış , toprak sürekli sallanır sular ovaları kaplarmış. Dünya, dönüşür kıtalara ayrılırken dönemin dev hayvanları, ormanları, bitkileri de değişen ekosistem ile birlikte evrim geçirmiş. Dev dinazorlar da değişen doğal ekosistemlere ayak uyduramamışlar ve zamanla yok olmuşlar.

Fakat dinazorların yok olmasıyla ilgili uzay teorilerinden birinde ” Nemesis ” yıldızından bahsediliyor. Bu teoriye göre , her 26 milyon yılda bir, binlerce yüzyıl süren bir kuyrukluyıldız yağmuru dünyayı etkisi altına alıyor. Bunlardan bazılarının atmosferde bırakmış olduğu parçalar, güneş ışınlarının önünü keserek dünyayı yıllarca karanlıkta bırakıyor. Güneş ışınlarından yoksun kalan dünya soğuyor , bu pek çok hayvan ve bitkinin yok olmasına sebep oluyor. Bazı bilim adamları ise, bu felaketleri “X” gezegeni olarak adlandırılan onuncu bir gezegenin sebep olduğuna inanıyor.

Şimdiye kadar 700 farklı cinsinin olduğu ve günümüzden 200 – 250 milyon yıl önce yaşadıkları şimdiye kadar bulunan fosiller sonucunda biliniyor. Bilmsel araştırmalar dinazorların , tarih öncesi dünyanın her kıtasında yaşamış olduğunu gösteriyor.

Soğuk iklimlerde yaşayan dinazorlar daha büyük, kalın derilere sahipken , sıcak ve ılıman iklimlerde yaşayanlar daha küçük ve ince derilere sahipti.

Av avcı ilişkisindeki aşırı dengesizlik , göçler ve soğuk iklim dinozorları ile sıcak iklim dinozorlarının karşı karşıya gelmeleri sonucunda nüfuslarında aşırı azalma olmuştur. Dinozorların azalmasıyla birlikte, memeliler git gide çoğaldı ve en son dinozorlardan 61 milyon yıl sonra da atalarımızın ortaya çıktı.

EL INFERNİTO ( KÜÇÜK CEHENNEM )

El Infiernito (Küçük Cehennem), Kolombiya’nın 600-1600 yılları arasında yaşamış olan Muisca uygarlığı tarafından inşa edilmiş olan , Villa de Leyva’nın yakınındaki Kolomb öncesi bir arkeolojik sitedir. Bu alan, büyük bir spekülasyona neden olmuş ve Stonehenge benzeri şekilli monolitlerden oluştuğu için çok ilgi uyandırdı. Geride kalan kanıtlar, bu sitenin astronomi, tarım ve din ile güçlü bir şekilde bağlantılı olabileceğini ima etmektedir. Muisca mimarisinin çoğunluğu 16. yüzyıldaki İspanyol fetihleri nedeniyle hayatta kalmamış olsa da El Infiernito , kültürel açıdan zengin Muisca toplumunun geride bıraktığı miraslardan biridir.

İspanyollar , 1500′ lerde El Infiernito’ya ilk geldiğinde ” Pagan” olduğunu düşündükleri bu alana “küçük cehennem” adını verdiler. İspanyollar, Muisca’ ları yerli ve ruhsal uygulamalarını terk etmeye ve dönüştürmeye teşvik etmenin bir yolu olarak , bu alanın yakınında bir manastır inşa ettiler fakat El Infiernito’nun derinden kökleşmiş ritüel ve kültürü yerlilerin Hıristiyanlaştırmasını engelleyen şeydi. 1847’de Kolombiyalı Ordu Coğrafyacısı Joaquin Acosta , başlangıçta Monquira Vadisi’nde dikilmiş yirmi beş taş sütun ortaya çıkardı, onun keşfinden bu yana yüz dokuz taş ortaya çıkarıldı. Üst kısımda bir kazıma çemberi ile orijinal olarak “pembe kumtaşına” oyulmuş olan anıtsal yapılar, “iki paralel sıra” halinde bölünmüş ve yerleştirilmiştir – kuzey alanında 54, güney alanında ise 55 adet doğu-batı hizası.

El Infiernito , görünüşe göre Muisca güneş gözlemeviydi ve aynı zamanda doğurganlığı temsil eden birçok dev heykelin de eviydi. Araştırmalar, özellikle “astronomik ve meteorolojik gözlem” için Muisca’ ların kullandığı kutsal bir alan olduğunu söylüyor. Toprak ve toplumun bereketine yönelik seramonilerinde özellikle merkezi güneş olan bir ibadet uyguladıkları ve dini uygulamalar için geometrik bir yapıya göre yerleştirilmiş bu alanı kullandıkları biliniyor. Sütunların, Ay, güneş ve yıldızlar ile hizalanacak şekilde tam olarak merkezde konumlandıkları için astronomik taşlar olduğu öne sürülüyor. Arkeoastronomer Juan Morales’in önderliğindeki daha ileri çalışma, temel sütunların ekinoks sırasında güneşin yükselişine işaret ettiğini ortaya koymuştur.

MUİSCAS

Muisca halkı (muyska’dan “kişi” veya “halk”), politik ve idari olarak organize edilmiş önemli bir İspanyol öncesi yerli toplumdu. Toprakları, Kolombiya’daki Cordillera Oryantal’in merkezindeki Altiplano Cundiboyacense olarak bilinen günümüz Boyacá ve Cundinamarca bölümlerinin dağlık bölgelerinde yer aldı. Yaylaların en eski yerleşimi 1270 yılına kadar uzanır ve Sierra Nevada de Santa Marta’da (Kogui, Ika, Wiwa, Kankuamo) yerleşen yerli halklarla ve Kolombiya’daki Sierra Nevada del Cocuy (U’wa) ve diğer yerli halklarla dilbilimsel olarak benzerlik taşır. Güney Amerika kıtasındaki en büyük ve en iyi örgütlü konfederasyonlardan biri olarak kabul edilen Muisca’ lar aynı zamanda Amerikan post-klasik döneminin en güçlü toplumları ve ekonomilerinden biriydi.

Muisca halkı tarım ve seramik toplumuydu , günlük ekonomileri esas olarak tarıma dayanıyordu. Farklı rakımlarda farklı ekinler yetiştirmek için kendi topraklarının ekolojik nişlerini kullanan teras çiftlikleri ve sulama kanallarını kullandılar. Ne evcil hayvan yetiştirdiler, ne de avlandılar, sadece tarım yaptılar. Diğer bir büyük ekonomik gelirleri dokuma idi, Muiscas farklı tekstil üretim ve dekorasyon yöntemlerine hakim oldu. Aynı zamanda mükemmel çömlek ve seramikleri kaplar, müzik aletleri, iğler, eritme kapları yaptılar. Muisca törenleri sembolik ve kültür içinde köklü bir yönü vardı ve genellikle şarkı söyleme, tütsü yakma, davul ve Ocarina gibi çok sayıda enstrümandan (küresel seramik oluklar) oluşan bir müzik gelenekleri vardı.

Muisca halkı Sue’nun (güneş tanrısı) ve Chía’nın (ay-tanrıça) adına tapınaklar kurdu, efsanevi kahraman Bochica ve Muiscas’ın annesi Bachué etrafında efsaneler yarattı . İspanyolların istilasından sonra Muisca’ lar komşuları Aztekler ve Meksika’daki Maya ve Peru’daki İnkalar gibi karmaşık bir topluma dönüşmüştü. Kolombiya öncesi toplum, “kabileler” tarafından yönetildi, manevi figürlere kullandı ve astronomi ile ilgili geniş bilgileri vardı.

Muisca’ ların inançlarında dişil güç, tanrıçalar büyük önem taşıyor. Chia Ay tanrıçası, Huitaca seksüel özgürlük ve Bachue, Muisca’ ların annesiydi. Muisca kadınları , tarımda öncülerdi ve şifalı bitkiler konusunda engin bilgiye sahiptiler. Chicha adı verilen kutsal içeceği kadınlar günlerce kaynatır ve bu seramoni sırasında en az 15 gün boyunca şarkı söylerlerdi. Kolombiya yolculuğumda pek çok Muisca ile tanıştım ve Chicha seramonilerine katıldım. Müzik ve dans ritüellerinin ayrılmaz bir parçası, büyük kazanlarda yapılan Chicha içeceğinin şarkıları doğa, sevgi, birlik, şifa üzerine. Maracas ve ocarinaslar ile şarkılarına eşlik ediyorlar ve kazanın etrafında çember dansı yapıyorlar.

Muisca’ ların inancında, evrenin yaratıcısı en büyük güç Chiminigagua, ışık ve yeryüzünü yaratır. Efsanede bütün evren ilk önce karanlıktır ve Chiminigagua iki büyük siyah kuş gönderir, kuşların gagalarından çıkan seslerle ışığı yaratır ve kozmos aydınlanır.

GUATAVİTA

Bogotá’ya sadece 2 saat uzaklıkta bulunan Guatavita, 1960 yılında eski hali bozulmadan beyaz cepheler, rustik sıva, kil fayans ve basit ahşap kapılar ve pencereler sergileyen evleri ile İspanyol bir sömürge kasabasının mükemmel bir kopyası olarak yeniden inşa edildi. Benim bu kasabaya gelmemin sebebi Muisca’ ların kutsal gölünü ziyaret etmekti, bu göl ile ilgili oldukça ilginç efsaneler var.

Guatavita’ ya vardığımda küçük bir hostel buldum ve beyaz binalarla çevrili ıssız sokaklarda dolaştım. Hediyelik eşya satan küçük dükkanlar ve minik kafelerde de kimseler yoktu, genelde turistler günübirlik arabalarla gelip yollarına devam ediyorlardı.

Guatavita gölüne ertesi gün gideceğim için bu ıssızlığın keyfini çıkardım. Sabah göle doğru yola çıktım, otobüs beni anayoldaki bir girişte bıraktı, yaklaşık on kilometre yürümem gerekiyordu. Bir arabaya ve bir motorsiklete otostop çektikten sonra parkın girişine ulaştım.

Parkın girişinde kurulmuş bir küçük müze vardı. Cusmuy, yerlilerin seramonilerini yaptıkları, hep birlikte ateşin çevresinde oturarak sorunların paylaşıldığı , kalpten konuşmaların yapıldığı geleneksel bir yapı.

Cusmuy’ un içerisinde Muisca’ lardan kalma bazı eşyalar, takılar ve el işleri de sergileniyor.

Guatavita gölünü görmek için ormanın içinden geçen bir tepeye tırmanılıyor. Tırmanış yerlerinde Muisca kültürü ile ilgili bilgi veren tabelalar var.

Merdivenleri tırmanırken vadinin yemyeşil görüntüsünü seyre dalıyorum, hava serin hatta yağmur yağıyor, en sonunda gölün panoramik görüntüsünün olduğu zirvelerden ilkine ulaşıyorum.

Sesquile’ye doğru şehirden sadece 30 dakika uzaklıkta bulunan antik ve kutsal Guatavita Gölü’ nün derinliklerinde El Dorado Efsanesinin kayıp hazineleri olduğu söyleniyor. Efsaneye göre, yeni Muisca liderlerini Muiscas, atama törenleri bu gölün merkezinde gerçekleşti. Yeni Muisca şefinin altın tozuyla kaplandığı ve daha sonra suya atlayacağı ahşap bir sal ile gölün ortasına gittiği söyleniyor. Sal, daha sonra tanrılarına hayranlık duymanın bir sembolü olarak suya atılan değerli hazinelerle dolduruldu. İspanyollar bu bölgeye geldiklerinde ve El Dorado’nun efsanesini duyduklarında, göldeki altınları bulmak için birçok sefer düzenlediler, hatta gölü tahliye etmeye çalıştılar ama hiçbir şey bulunmadı.

Guatavita Gölü, mistik, huzurlu ve mükemmel bir su çemberidir. Gölün kökenleri ve dairesel şeklinin nedeni hakkında farklı görüşler var, Volkanik bir krater veya bir meteor etkisinin sonucu oluşmuş olabileceği söyleniyor. Kutsal göl olan Guatavita, Muisca yerlilerinin El Dorado’nun efsanesine yol açan cömert seremoniler sırasında suyun tanrıçası Chie’ye ibadet ettikleri tören alanıydı. Yerliler için altının değeri ekonomik değildi, Tanrılara daha yakın olmaları için bir araçtı.

Yolculuklarımda yerlilerin kutsal saydıkları yerleri ziyaret etmeyi özellikle seçiyordum çünkü eski enerjileri dönüştürmek için doğanın güzellikleriyle kaplı bu alanlar büyük dönüşüm enerjilerine yer açıyordu. Kendimi tıkanmış, ümitsiz, bu alemde kaybolmuş gibi hissettiğimde anlıyordum ki doğayla konuşmamın zamanı geldi. Guatavita’ ya da böyle bir zamanda gitmiştim, gölü uzun süre seyrettim, tıkanmış olduğum soruları sordum, yolumu aydınlatacak ipuçları göstermesini diledim, şarkılarımı söyledim ve buraya varmamı sağladığı için kutsal göle teşekkür ettim. Derdim El Dorado’ nun kayıp altınlarını bulmak değil, kendi içimdeki kutsal hazineye ulaşabilmekti.

Guatavita Gölü.16

                                  BOGOTA

Kolombiya’ nın başkenti Bogota , Muisca, Quimbaya, Tairona gibi Kolombiya yerli topluluklarının yaşadığı merkezlerden biriydi. Ekvator hizasında, 2640 rakıma sahip dağların arasındaki vadiye kurulmuş yerleşim büyüyerek günümüzdeki haline ulaşmış.

Kolombiya 1810 yılında İspanyol sömürüsüden kurtularak özgürlüğüne kavuşmuş. Yaklaşık on sene öncesine kadar uyuşturucu kaçakçıları, karteller, hükümet ve polislerle süren çatışmalar yüzünden tehlikeli bir şehir olan Bogota, son yıllarda bu karanlık günleri geride bırakarak gelişmeye devam ediyor.

Fakat tüm başkentlerin problemleri burada da var, kalabalık, kirli hava, trafik, ekonomik dengesizlikler, yaşam kaygıları… Doğadan döndükten sonra şehirlerde olmak zor geliyor fakat bir toplumun sanatını, kültürünü anlamak da sokaklara çıkmaktan geçiyor.

Bogotá’nın eski şehri La Candelaria olarak biliniyor. Meryem Ana’ nın kandilinin ismi olan Candelaria ismini İspanyollar vermişler ve Bogotá ‘ yı , Yeni Granada Krallığının başkenti ilan etmişler.

Yabancı ve yerli turistlerin en çok ziyaret ettiği bölgelerden olan La Candelaria, birbirinden güzel duvar resimleriyle kaplı.

Eski ispanyol evleriyle, küçük tiyatro salonlarıyla, canlı müzik yapan mekanlarıyla ve konser salonlarıyla Kolombiya’ nın en önemli sanat merkezlerinden biri. Aynı zamanda sokak sanatını, sokak müzisyenlerini dinleyebileceğiniz zenginliklerle dolu.

                       LA CALERA’ daki DOST

Kolombiya yolculuğum boyunca öyle güzel arkadaşlıklar edindim ki ruhsal yolculuğumu özel kıldılar, bunlardan biri de Elsa idi. Beni La Calera’ daki evinde misafir etti, onun güzel kalbiyle bezenmiş bahçesinde uzun sohbetler ettik. Elsa , uzun süre Amazonlar bölgesinde yaşadığı için yerlilerle dostluğu çoktu ve iç savaş döneminde kadınlara yardım eden kurumlarda çalışmıştı hatta büyük şehirlerde yaşayan yerli kadınlara hala yardım etmeye devam ediyor, sosyal ve kültürel olarak yaşadıkları zorlukları çözmelerine uğraşıyor. Elsa aynı zamanda bir şair, müthiş güzel bir kalbi var, şiir kitapları var ve onun sözcüklerinden çok şey öğrendim.

Elsa Cristina Posada Rodriguez. La Calera

Bogota Botanik Parkı, birbirinden güzel çiçeklerle dolu olmasının ve renkliliğinin dışında kültürel ve sanatsal faaliyetlerin, konserlerin ve buluşmaların yapıldığı alanlara da sahip.

Parkın içerisi küçük şelaleler ve birbirinden çeşitli çiçeklerle kaplı.

Aynı zamanda bitkilerin özellikleri ve nasıl yetiştirildikleriyle ilgili özel müze alanları bulunuyor.

Elsa beni her hafta düzenlenen yazarların, şairlerin toplandığı bir etkinliğe şarkı söylemem için davet etti.

Toplaşmalar parkın içerisine kurulmuş büyük bir Cusmuy’ da yapılıyordu. Gittiğimiz gün eski kadın şairlerden biri için yapılan özel bir toplantıydı ve ben de geleneksel türkçe şarkılar söyleyerek müzik kültürümüzü paylaştım.

Elsa’ nın bana söylediği şifa şarkılarından birinin sözleri şöyle :

” Que todos los seres encuentren dicha, que todos lo seres dejen de luchar, que todos los seres vuelvan al amor.
La paz sea contigo por siempre mas. “

” Bütün varlıklar mutluluğu bulurlar, tüm varlıklar savaşmayı bıraksın, tüm varlıklar sevgiye geri döner.
Barış sonsuza kadar seninle olsun. ”

Öz ‘ Lem . 2018

Yazarın notu : Yolculuklarımda cep telefonumla yaptığım videoları mola verdiğim zamanlarda doğaçlama şarkılar söyleyerek yapıyordum . Sierra Nevada’ ya varmadan önce Karayiplarde bir kapanma dönemi geçirdim. Bu videoyu o zaman yapmıştım.