Colombia 2.bölüm / ” Llamado de la Montana ” Dağların Çağrısı

Güney Amerika’ da , Doğa’ da alternatif yaşamlar oluşturmak için kurulmuş pek çok permakültür organizasyonları ve toplulukları var. Bu topluluklar permakültürü yaklaşık onbeş senedir deneyimliyor. Permakültür tasarımı kavramsal, maddi ve stratejik bileşenleri yeryüzündeki tüm canlıların yararına çalışan bir model içinde bir araya getiren bir sistemdir.

Yeryüzüne önem göstererek bütün yaşam sistemlerinin, canlı cansız bütün varlıkların devamı ve çoğalması için gerekli koşulları sağlamak ve insanların gıda, barınak, eğitim, tatmin edici iş ve keyifli insan ilişkilerine sahip olarak sağlıklı bir şekilde varolmaları için gerekli kaynaklara ulaşmalarını sağlamak permakültürün temelini oluşturur.

Doğa’ ya aykırı olmaktan ziyade onunla birlikte çalışma, uzun süreli düşüncesizce hareket etmekten ziyade uzun süreli özenli gözlem yapma, sadece bir ürününün peşinde koşmaktan ziyade onlara bütün işlevleriyle bakma ve ekolojik sistemlerin kendi evrimlerinin gerçekleşmesine izin verme felsefesidir.

Putumayo’ da, ” Llamado de la Montana ” uluslararası permakültür topluluğunun 10. senesini gerçekleştireceği , Amazonlar bölgesinde kurulmuş kamp alanına ulaştığımda dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş insanlarla da tanışmaya başlamıştım. Geneli Kolombiyalı olsa da Ekvator, Meksika, Arjantin, Peru gibi ülkelerin dışında Avrupa’ nın çeşitli bölgelerinden gelmiş katılımcılar da vardı.

Çeşitli renklerde bileğimize taktığımız bileklikler , günlük ortak çalışmaların belirlenmesi için kullanılıyordu. Mesela mutfak, bulaşık, banyoların temizlenmesi ve toplantı alanlarının düzeni kalabalık bir organizasyonun devamlılığını sağlamak için çok önemli. Bu bileklikler ve büyük toplantı alanına asılmış pano sayesinde herkes bir hafta boyunca hangi alanda görevli olduğunu biliyordu.

Büyük toplantıların ve seramonilerin yapılacağı en büyük çadır merkeze yerleştirilmişti ve mutfak hemen karşısında yer alıyordu. Mutfağı idare edenler yerli kadınlardan oluşuyordu ve bir hafta boyunca onların yönlendirmeleriyle doğal yörel yemekler ve içecekler sunuldu.

Farklı konuların konuşulacağı küçük toplantı alanları da sadece kalaslardan ve koruyucu çatılardan oluşturularak merkez alanın etrafına yayılmıştı. Çadırların kurulduğu alan akşam üstü olduğunda iyice dolmuştu.

Doğal tabaklar ve kaşıklar ile sunulan yemeklerden sonra bütün katılımcılar ile birlikte büyük çadırda yapılacak açılış seramonisi için toplandık.

Buluşmanın en önemli özelliği Amazonlar bölgesinde olması nedeniyle Amazon yerlilerinin ve Kolombiya’ nın çeşitli bölgelerinden gelen diğer yerli topluluk liderlerinin de orada olmasıydı. Yaklaşık on sene öncesinde Akbabalar ve Kartallar birleşmeye başlamıştı, yani güney ve kuzeydeki yerli topluluklar ” küçük kardeşlerine ” çok önemli bir çağrı yapmak için yüzyıllar sonra bir araya geliyorlardı.

Abuelo ve Abuela’ ların yani yerli topluluklardaki kadın ve erkek bilgelerin son yıllarda permakültür toplantılarına katılmaya başlamış olmalarının en önemli sebebi Doğa Ana’ nın bütün dünyaya yayılmış katliamı. Yerli halkların toprakları, suları, ormanları da petrol, maden ve su gibi dünyanın en zengin kaynaklarını elde edebilmek için büyük şirketler veya devletler tarafından istila ediliyor. Bu hikaye sanırım hepimize çok tanıdık geliyor…

Yüzyıllardır soy kırıma ve toplumdan dışlanmaya maruz kalan Amerikan yerlileri, son yıllarda sayıları gittikçe artan dünya festivalleri ve permakültür toplantılarında yer alarak mesajlarını bütün dünyaya iletme şansı buluyorlar. Yerli öğreticilerin bize ” küçük kardeşler ” demesinin sebebi, bizler hala öğreniyoruz. Fakat eski zamanlardan günümüze bir fark var, Doğa Ana’ nın tahribatı ciddi boyutlara ulaşmış durumda ve bunun karşısında dünya nüfusu gittikçe artıyor. Artık her bireyin kendi farkındalık seviyesini yükselterek, yeryüzündeki ve hatta diğer boyutlardaki canlılarla bir olduğumuzun farkındalığına ermesi, evrensel bilinç dönüşümü için temel oluşturuyor.

Aklımıza bazı filmlerden kalma Amerikan yerli halklarının görüntüsü , vahşi ve kafaları tüylerle dolu gelse de, aslında bu yüzyılda Amerikan yerli halkları ve liderleri dünyanın katliamı karşısında devletlerin karşısında duran en güçlü aktivistler. Bildirilerinden bir tanesi şöyle ;

” Bizim için her şey önemlidir ; kayaların, dağların, nehirlerin, her şeyin birbirleriyle ilişkisi vardır. Ve bunun sürdürülmesi gerekiyor. Dünya Ana’ yı yok etmeye devam edemeyiz, onun kanını çekmeye devam edemeyiz. Ayrıca, tüm doğal kaynakları ekosistemin zararına kullanmaya devam edemeyiz! “

     KOLOMBİYA YERLİ TOPLULUKLARI

Putumayo’ daki resim sergisinden bir sanatçının Kolombiya yerlileri tablosu

Kolombiya nüfusunun sadece% 3,5′ ini oluştursalar da 87 farklı kabileyi temsil eden yaklaşık 1,5 milyon insanla ile Kolombiyalı yerli halklarının, ülkenin kültür ve tarihinin gelişimi üzerinde büyük bir etkisi olmuştur. İspanyolca olarak ” pueblos indígenas ” olarak bilinen bu kabileler, Amazonya ve And dağlıklarından , Karayipler ve Pasifik ovalarına kadar Kolombiya’nın geniş bir alanına yayılmıştır.

Arkeolojik kanıtlar, Kolombiya’nın, Pleistosen döneminin son dönemlerinde yaşayan Avcı-toplayıcı kültürlere sahip olduğunu ve en eski insan topluluklarının Karayip kıyıları ve Andes boyunca yoğunlaştığını göstermektedir. İspanyollar 1509 yılında geldiğinde Kolombiya yerli halklarının nüfusunun 1, 5 ila 2 milyon olduğu tahmin ediliyor.

Toplantının açılışı büyük bir çember seramonisi ile başladı, ellerinde tütsüler ve ateşlerle giren grupların etrafında büyük bir çember oluşturduk ve şarkılar söyledik. Çemberlerin sinerjisi birbirlerini hiç tanımayan insanların , müzik ve dans ile kaynaşmasını sağlıyor. Merkezde yanan ateşin etrafında dönerken birlik bilinci kuvvetleniyor,  kimlik bilinci yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor.

Toplantıya katılan yerli toplulukların liderleri ve öğreticileri açılış seramonisinden sonra konuşmalarını yaptılar.  U’ WA kabilesinin başkanı Berito Kuwaru’ wa bir konuşma yaptı, U’ wa insanlarının dünyaya mesajlarını iletti.

U ‘ WA, kabilesi yüzyıllardır And Dağları’ nın bulutlarla kaplı ormanlarında yaşıyor ve kendilerini atalarından kalan kutsal toprakların koruyucaları olarak görüyorlar. İspanyol istilasından sonra da hıristiyan misyonerlerine, sömürgecilere, bölgedeki hem askeri hem de gerilla gruplarına karşı ve son yıllarda ise topraklarını ele geçirmeye çalışan petrol şirketlerine karşı mücadelelerini devam ettirmişler, bu saldıralara karşı kültürlerini ve dillerini korumayı başarmışlar.

Benito Kuwaru’ wa ve yanındaki eşi Abuela

Berito Kuwaru ‘ wa, kabilesinin Occidental Petroleum şirketi ile verdiği on yıllık mücadelede, Uwa topraklarındaki petrol projesini terk etmesine neden olan lider bir isimdi. Vizyoner liderliği için 1998’de Goldman Çevre Ödülü’ne layık görülen Berito, bugün yeni nesil Uwa liderleri için şarkılarını, hikayelerini ve dualarını paylaşmaya her zaman hazır. Bitmek bilmeyen enerjisi ile toplantıdaki en önemli liderlerden bir tanesiydi.

Berito Kuwaru’ wa’ nın bir tablosu

U’ wa inanışına göre petrol, Dünya’ nın kanı. 1997 yılında Los Angeles merkezli Occidental Petroleum’un (Oxy) topraklarında petrol için sondaj yapmasına izin vermek yerine ölmeyi tercih ettiklerini açıklamışlar. Bu bildiri şöyle ;

” Yaşayan ve yaşamayan canlılara saygı duymak, bilinen ve bilinmeyen bizim ilkemizin bir parçasıdır. Dünyadaki misyonumuz, evrenimizin dengesini korumak için onu anlatmak, şarkı söylemek ve bu kanunu yerine getirmek…

Riowa, yani U’ wa olmayanların hayatta yaşayan her şeye bir fiyat koyduğunu biliyoruz, taşa bile, kendi kanıyla ticaret yapıyor ve bizden aynı şeyi kutsal topraklarımızda yapmamızı istiyor, Ruiria ile, petrol dedikleri yeryüzünün kanı…

Yeryüzü ve kanı gibi bizim için kutsal olanlara yapılmış tüm ekonomik teklifler , kulaklarımıza bir hakarettir ve inançlarımıza bir rüşvetdir… Bizden, ne Dünya Anamıza ne de onun çocukları olan kardeşlerimize ihanet olmayacaktır. Ne de atalarımızın gururuna ihanet edeceğiz, çünkü topraklarımız kutsaldır ve içindeki her şey kutsaldır.

Eğer hayatı savunmak için kendimizi vermemiz gerekiyorsa, bunu yapacağız. “

 

Toplantı büyük birlik inancı ve evrensel birliğe dualar ile başlamıştı. Ertesi günün sabahı katılımcılar katkıda bulunmak veya öğrenmek istedikleri alanlarda guruplara ayrıldı.

Bunların arasında eğitim, ekoloji, tarım, doğal üretim, kültür ve sanat, enerji tasarrufu, ekonomi ve ekolojik yapılar inşa etme gibi bölümler vardı. Ayrıca yerli toplulukların öğreticileri de kendilerine ayrılmış bir çadırda öğretilerini gün boyunca vermeye devam edecekti. Tabii bu seçilen alanlar hafta boyunca değişebilirdi, konu başlıklarının yazıldığı küçük çadırlardaki buluşmaların başlangıç saatleri vardı, gün boyunca farklı konuları öğrenmek için bu çadırları ziyaret etmek yeterliydi.

Benim hayran kaldığım Abuela’ lar, kadın öğreticilerdi. Onların dişiliklerini barındıran sağlam tavırları, Doğa Ana’ nın katliamı ile ilgili konuşurlarken ciddiyetleri ve hüzünleri, hafta boyunca yaptıkları çeşitli mandalalar, kutsal içecekler, dansları, takıları, kıyafetleri ve bilgilerini büyük bir merakla izledim.

Bu Abuela’ lardan bir tanesi Cauca bölgesindeki Misak yerli topluluğunun liderlerinden Abuela Agustina idi.

Misak yerli topluluğundan Abuela Agustina

Misaklar, kendilerini ” halk insanları ” olarak tanımlıyor. Misaklıların çoğu (% 90’ın üzerinde) Andean kırsal alanlarında, deniz seviyesinden 2500 metrenin üzerinde, geleneksel yaşam tarzlarını koruyarak yaşarlar. İspanyol istilasından sonra da Misak topraklarının ve kaynaklarının sömürgeciler ve toprak sahipleri tarafından yağmalanması ve mülksüzleştirilmesine karşı , Misaklar geleneksel topraklarını kurtarmak için son yıllarda büyük mücadeleler vermeye başlamış.

Onların kurucu mitlerine göre, Misak ” Su insanları ” dır; Misak’ın ilk nesli, gökkuşağının , kosrompoto ışınlarının çarptığı sularda Nupise (Piendamo) ve Ñinpisu (Ñimbe) göllerinin birleşmesinden doğmuştur. Misak kutsal bilgilerine göre evrenin doğuşu ikilidir ; Evren tamamlayıcı çiftlere bölünmüş olarak kabul edilir. Doğa, faydalı ya da yıkıcı olabilecek ruhlar tarafından kontrol edilir. Tehlikeli ruhlar arasında Ure (bazen bir domuz şeklinde) ve Nuguaymasig vardır; Yararlı olanlar arasında erkek ve dişi, iyilik ve kötülüğü bir araya getiren yaratıcı çift olan Kallim ve Pishimisak vardır.

Misak yerli topluluğu ürün yetiştirme, hasat gibi işleri ortak çalışma halinde yapıyor, el sanatındaki eski geleneklerini muhafaza ediyor , şifalı otlar ve bitkilerin hastalıklarda kullanılmasıyla ilgili bilgilere de sahipler. Müziklerinin ismi “chirimía”, bu geleneksel müziği flüt ve davul toplulukları ile yapıyorlar.

Abuela Agustina ile geleneksel el sanatlarını öğrenirken…

Abuela Agustina, Silvia Cauca’daki Misak halkının lideri ve rüyalar, vizyonlar, geleneksel bilgiler ve yılların tecrübesi ile ebelik, dokuma ve şifalı bitkiler hakkında engin bilgilere sahip. Andean topraklarındaki insanlar yeryüzü ile uyumlu , doğal ve etkili çok gelişmiş şifa yöntemleri kullanıyorlar. Toprak, rahmindeki hayatı besleyen bir anne. Misak kadınları bitkilerin dengesini derinlemesine biliyor ve bitkilerin şarkılarını, bitkilerin danslarını ve doğa varlıklarının olağanüstü güçlerinin geliştiği geleneksel seramonilerini devam ettiriyorlar. Abuela Agustina, kadın tıpındaki bilgeliği bir şifacı olarak paylaşıyor ve yeryüzünün, suların, bitkilerin ve benliğin onurunu öğretiyor.

” Llmado de la montana ” permakültür toplantısının bel kemiği yerli toplulukların liderleri ile yaptığımız seramoniler her gün oluyordu, müzik ve dans çemberleri mutlaka grup çalışmalarından sonra yapılıyordu. Ateşin etrafında çember olarak toplanılması, dans edilmesi ve şarkılar söylenmesi birlik enerjisinin yükselmesini sağlıyor. Grup çalışmalarından sonra müzik ve dansın olmasının önemini ise şöyle açıklıyorlar ;

” İnsanlar çok konuşuyor, tartışıyor, eleştiriyor, birbirlerini dinlemiyor. Biz önce Ateşin etrafında konuşuruz, çözemediğimiz sorunlar olur fakat hemen çember dansımızı yapar ve şarkılar söylemeye başlarız. Sorunlar müzik ile çözülür, kavga edenler danslar eşliğinde birleşir ve birbirlerine gülümserler. Aynı yaratıcı kaynaktan gelen kardeşler olduğumuzu hatırlarlar. “

Ağaç dikmek ve yeni tohumlar ekmek , hem birey hem de topluluklar olarak yapabileceğimiz yeryüzünün devamlılığını sağlayacak en önemli katkı. Biz de ağaç dikme seramonisini bütün katılımcılarla ve Kolombiya yerli öğreticilerinin şarkıları eşliğinde yaptık.

Kolombiya yerli topluluk liderlerinden iki önemli öğretici seramoni boyunca bizimle birlikteydi ve dikilen yeni fidanlar için şarkılar söylediler. Sierra de Nevada , Kogi yerlilerinin liderlerinden Mamo Senshina ve Muisca topluluğunun Racida bölgesinin lideri Hate Ignacio Murillo Suaie .

Mamo Senshina ve Hate Ignacio Murillo Suaie

Muisca uygarlığı, Kolomb öncesi dönemin en büyük kültürlerinden biri, topraklarını bugünki Bogota ve çevresine kadar genişlettiler ve El Dorado efsanesinin köklerine sahip oldukları için kalıcı bir şöhret kazandılar. Muisca , diğer tüm Amerika kültürleri tarafından rakipsiz olan muhteşem altın işlerinde de önemli bir sanatsal miras bıraktı.
Tarım , sanat ve yapılan dönemsel törenler, topluluklarını birleştirmeye yardımcı oldu. Bu tür törenlerde çok sayıda Muisca bir araya gelerek şarkı söylüyor, tütsü yakıyor ve trompet, davul, çıngırak, çan ve ocarinas ( seramik flüt) gibi enstrümanlarla müzikler yapıyorlardı. Muisca’ lar güneşi idolleştirmiş olsa da kutsal yerler kayalar, mağaralar, nehirler ve göller gibi yerlere de özel bir saygı duydu.

Resim sergisinden bir Kogi Mamo

Kogui dilinde “ Jaguar ” anlamına gelen Kogui, Kuzey Kolombiya Sierra de Nevada ‘ da yaşayan yerli bir etnik grup. Ataları Tayrona medeniyetinden geliyor, genetik ve arkeolojik kanıtların en az MS 200’e kadar uzanan Tayrona kültüründen gelen ve Sierra De Nevada ‘ da yaşayan Kogui’ lerden başka Wiwa, Arhuacos ve Kankuamo yerli toplulukları da var. Tayrona, Sierra Nevada boyunca çok sayıda taş yapı ve yol inşa eden, çarpıcı altın, sanat eseri, taş ve çömlek eserleri bırakan gelişmiş bir uygarlıktı.

Kogui, Latin Amerika’nın yerli kültürleri arasında eşsizdir çünkü İspanyollar onları asla fethedememişlerdir. Kolombiya öncesi Amerika’nın en eksiksiz hayatta kalan medeniyetini temsil ediyorlar. Kogiler, göçebe ya da avcı-toplayıcı değiller, tarım alanlarını binlerce yıldır sürekli olarak yetiştiriyorlar. Kogui tarihi ve inançları hakkındaki her şeyi toplumdaki sözlü geleneklerle aktarıyorlar.

Kogiler, doğanın arkasındaki güç olan ” Aluna ” ya da ” Büyük Anne ” ye inanıyor ve Büyük Anne ve doğanın saflığını temsil ettiğine inandıkları için sadece beyaz kıyafetler giyiyorlar. Dünya’ nın yaşayan bir varlık olduğuna inanırlar ve insanlığı onun çocukları olarak görürler. Kogui, yeryüzündeki yaşamı uzatmaya ve korumaya yardımcı olmaları gerektiğine inanır. Kaynakların tahribatı, sömürülmesi ve kötüye kullanılması eylemlerinin “Aluna” yı zayıflattığını ve yıkıma yol açtığını söylüyorlar.

Yolculuğumdaki en ilginç karşılaşmalardan biri Kogileri gördüğümde olmuştu. Çünkü Ayahuasca Madre’ nin bana gösterdiği görsellerdeki beyaz kıyafetler içerisindeki uzun siyah saçlı insanlar Sierra de Nevada’ da yaşayan yerlilerdi. Ve Kogilerin konuştuğu dil , Orta Asya’ da konuşulan eski türkçeye çok benziyordu. Sierra de Nevada’ ya doğru açılan yolum Amazonlar, Putumayo’ da başlamıştı , gelecekte olacakları tam bilemesem de yolculuğumun rotasını kuzeye doğru , dağlara doğru çevirmemi sezgilerim söylemişti. Olanları gelecek bölümlerde anlatacağım….

Diktiğim fidan şimdi Putumayo’ da gelişmekte…

Devam edecek…. Öz ‘ Lem . 2016

Ve yol boyunca telefonumla yaptığım videolar ve kayıtlar devam ediyordu..