Atina – Akropolis – Meteora – Delphi ve Yunan Adaları

” İnsanlar nasıl yeryüzüne inmişlerse, günün birinde de tekrar Olimpos’ a çıkabilmeleri gerekiyor. ”
Yunan Mitolojisi’ nin temelini bu cümle oluşturmaktadır, Yunan Mitolojisi’ nde tıpkı bir şiddetin ifadesi gibi görünen dövüşme motifleri aslında insanı teslim almış bulunan alışkanlıklara, ön yargılara, peşin fikirlere, arzu ve tutkulara karşı girişilen bir mücadelenin öyküsüdür. Bütün gaye, içteki Tanrı’ nın uyandırılmasıdır.

Yunan mitolojisi, temel olarak Mısır’ın sırları ile bağlantılıdır. Dönemin birçok Yunan filozofunun Mısır mabetlerinde, Osiris rahiplerince inisiye edildiği söylenir. Mısır,Hint ve Yunan gelenekleri, bazı uygulamalarında olan şekilsel farklılıklarının haricinde aslında bir bütün oluştururlar. Mısır, sırlar dünyasına majiyle; Hint, vicdani muhasebe, kayıtsızlık, meditasyon ve konsantrasyon ile Yunan ise dövüşerek ulaşmaya çalışmıştır.

Kutsal Ses’ in izini sürerken kendimi Kutsal Geometri’ nin içinde buluverdim. Müzik, matematik ve geometrinin birbirleriyle bağlantısını araştırmaya başladım. Pisagor ile ilgili bilgilere ulaşmak, Acropolis ve kehanet sırlarını barındıran Delphi Tapınağı’ nı ziyaret etmek için Yunanistan’ a gitmeye karar verdim. Semboller açıldıkça yolum daha ilginç bir hal almaya başlamıştı.

Atina’ ya vardıktan sonra Acropolis’ e doğru tırmanmaya başladım. Müzik seslerini duyunca ilk o tarafa doğru yöneldim.Herodes Atticus Odeonun’ da akşam yapılacak gösteri için hazırlık yapılıyordu.

Filozof ve öğretmen olan Herodes Atticus aynı zamanda zengin bir aristokratmış ve bu büyük yapı eski Atinalıların toplanarak pek çok gösterinin yapıldığı yerlerden biriymiş. Beş bin koltuk kapasitesi olan tiyatro, günümüzde Atina festivallerin ve konserlerin yapıldığı en önemli yerlerden biri.
Odeon’ dan biraz daha yukarı tırmandığımda Dionysos Tiyatrosu’ nu gördüm. Sophokles, Euripides, Aristophanes ve Aeschylos gibi önemli Yunan tiyatro oyun yazarlarının performansları burada yapılırmış. On yedi bin kapasiteli olup, konser alanı ve sahne önü M.Ö. 4. yüzyılda yeniden dizayn edilmiş ve tamamen mermer olarak yapılmış. Yapılan gösterilerde keçi derilerini kostüm olarak kullanan oyuncular, dans eder ve şarkılar söylermiş.

Akropolis
Antik Yunan şehrinin kuruluşu Akropolis’ in yamaçlarında başlamış. Kutsal Kaya ( Sacred Rock ) olarak da bilinen Akropolis, şehrin koruyucu Tanrıçası Athena için inşa edilmiş ve 90 m yükseklikteki kayalıkların üzerine yapılmış. Antik Yunan mimarisinin en önemli özelliği olan Akropoller, Tanrıların ikamet ettiği alanlar olarak yüksek tepelerde kurulmuştur. Akropolis’i Atina’ nın neredeyse her köşesinden görmek mümkün. Pentelikon Dağı’ndan çıkarılan özel bir mermerle Athena Nike Tapınağı, Parthenon, Erekhtheion ve Propylaion inşa edilmiş. Roma İmparatorluğu’nun güçten düşmesiyle bu yapılar saldırıya açık hâle gelmiş, önce Persler tarafından ele geçirilmiş, daha sonra Osmanlı döneminde bu kayalık alan kale olarak kullanılmış ve kale yapımında tapınakların taşlarından faydalanılmış. 1987 yılında Dünya Kültür Mirasları içine alınan Akropolis’ in içinde yer alan heykeller Akropolis müzesine taşınmış.

Eski şehrin görkemli kapısı Propylaia’ ya yaklaştığımda yıllardır süren restorasyon çalışmalarıyla karşılaştım. Antik zamanlarda ” yukarı şehre” sadece beş 5 kapıdan giriş yapılırmış. Akropolis, geçmişteki saldırılardan dolayı çok zarar görmüş, yıkılmış ve içindeki frizler, heykeller ve pek çok değerli eser yurt dışına kaçırılmış.Kafamı kaldırdığımda Athena Nike tapınağını gördüm.

M.Ö. 5. yüzyılda yapılmış olan yapı, Yunan askerlerinin zaferlerini betimleyen frizlerle süslü bir alınlık ve onu destekleyen altı sütundan oluşmaktaymış fakat Osmanlı döneminde yıkılmış ve yerine bir su bataryası kurulmuş. 19. yüzyılın başlarında bu batarya kaldırılmış ve altında kalan orjinal yapının kalıntılarıyla tapınak yeniden inşa edilmiş. Zamanında Athena’ nın görkemlli tahtadan yapılmış heykeli bu tapınakda dururmuş. Duvarlarındaki frizlerde Athena’ nın Perslerle savaşını anlatan, mitolojik öykülerin betimlemeleri varmış.

Atina’ nın tepeden görünüşü bütün büyük şehirlerin kaderini yansıtıyor. Lykkavittos Hill, Atina’ya en tepeden bakabileceğiniz nokta. Lykavittos Hill, “Kurtlar Tepesi” anlamına geliyormuş. Fakat inşaatlar neredeyse Kurtlar tepesini yutmak üzere, yemiş yemiş bitirmiş. Yukarıdan şehrin etrafına yayılmış tarihi yapıları kuş bakışı seyrederken film setlerini hayallerimde kurdum, Apollon’ un lirini tıngırtdattım rüzgara karşı.
Parthenon
Tanrıça Athena’ya ithafen inşa edilen Parthenon, “Bakirenin Tapınağı” anlamına gelir. Sadece Acropolis’in değil Yunan mimarisinin de en önemli eseri olarak kabul edilen Parthenon, MÖ. 447-432 yılları arasında inşa edilmiş. Yapı tamamen beyaz Pentelik mermerinden yapılmış. Akropolis’in en büyük tapınağı olan Parthenon aynı zamanda dünyanın en ünlü arkeolojik kalıntılarından biri. Yapımı on beş yıl sürmüş. Bakirenin Tapınağı, 160 m yükseklikteki duvarlarını, tavanlarını ve yatay yüzeylerini kaplayan frizler, gösterişli heykeller, renkli kaplama tahtaları ve ahşap çatısı ile Tanrıça Athena’ nın görkemli mekanıymış.

Akropolis tepesinde kurulan Parthenon, dönemin mimarisinde mükemmelliğin hayat bulmuş hali olarak tanımlanır. Dört yılda bir Athena onuruna dini törenler düzenlenirmiş. Tavanı mavi ve ışıltılı yıldızlarla boyalıymış. 46 dış ve 19 iç sütundan oluşan yapının tamamı iki odadan oluşuyormuş. Büyük odaya cella denilmekteymiş ve bu oda iki sıralı dor tarzında kolonlarla çevriliymiş. Bu odanın arkasında, kolonlar arasında, 12 m yüksekliğinde, gözleri değerli taşlarla işlenmiş bir Athena heykeli bulunurmuş ve rahipler bu odada dini törenlerini gerçekleştirirmiş. Athena’ nın heykelinin altın ve fildişinden yapılmış. 75 m fazla olan frizleri, Lord Elgin isimli bir ingiliz tarafından alınarak kaçırılmış ve şimdi British Museum’da sergilenmekte.

Erechtheion, Akropolis’ deki en önemli kutsal sayılan yapısıdır. Denizlerin Tanrısı Poseidon, üç çatallı mızrağı trident’ i yere vurmuş ve oluşan çukurda Athena, bir zeytin ağacı yaratmış. Zeytin ağacı, barışı ve huzuru temsil eder. Mitolojiye göre, Erechtheion’un batı kısmında yer alan zeytin ağacı, Persler’in Acropolis’e saldırısı sırasında yok edilmiş fakat mucizevi bir şekilde aynı yerde yeniden ortaya çıkmış. Günümüzde hala aynı yerde bir zeytin ağacı var.

Erechtheion’un güney kısmında Karyatidler adı verilen ve Karyai kadınlarını temsil eden altı tane sütun şekline, kadın heykelleri yer alıyor. Fakat orjinallri değiller, heykellerden biri Lord Elgin tarafından alınmış ve British Museum’da sergileniyor diğer beş tanesi de Acropolis Müzesi‘nde sergilenmektedir. Ana tapınak
iki bölüme ayrılmış, bir bölüm Poseidon diğer bölüm ise Athena adına inşa edilmiş.


Atina’ nın merkez bölgesine yayılmış müzeleri, tarihi yapıları gezmek için birkaç gün ayırmak gerek. Yazın tam ortasında Atina’ da olmak sıcak ve kalabalık açısından pek çekilir gibi değildi o yüzden başkentte uzun kalmadan yoluma devam ettim.

                           METEORA

Mateora’ ya Atina’dan trenle gittim. Thessaly bölgesi, Pindos dağları ve Ege denizinin arasında yer alıyor. Bölgeyi en önemli kılan, 300 ile 550 m yükseklikteki kayalıkların üzerine inşa edilmiş manastırlar.

Unesco Dünya Kültür mirasları içerisinde yer alan Meteora, havada asılı anlamına geliyor ve kayalıkların yüzyıllar boyunca oluşturduğu şekillerle tıpkı bilim kurgu filmlerinden sahneleri andırıyor. Ortaçağda inşa edilen manastırlar, 500 metreye yakın yükseklikte bulunan kaya oluşumların üzerine konumlanmışlar. Manastırların sayısı 14. yüzyıla gelindiğinde 24′ e ulaşmış fakat günümüzde altı tanesi aktif olarak kullanılıyor. 9. yüzyılda hakikat bilgisine ulaşmak isteyen rahipler, bu bölgeye tırmanarak önce dağ kovuklarında yaşamaya başlamış sonra manastırları inşa etmeye başlamışlar. Rahipler, genelde yalnız kalır, halk ile pzar günleri hariç bir iletişimde bulunmazmış.
Manastırlara yüzlerce basamağı tırmanarak ulaşılıyor ve aralarında patika yollar bulunuyor. Eski dönemlerde manastırlar arasında kurulan çelik halatlarla ulaşım sağlanıyormuş ve eşyaları da kurdukları bu mekanizma ile taşıyorlarmış.

DELPHİ

Delphi’ ye Trikala ve Amfissa yönünden bindiğim otobüslerle dokuz saati bulan bir yolculuktan sonra ulaştım. Delfi, Parnassus Dağları arasına kurulmuş bir kutsal bir kasaba ve eski Yunan’ da önemli bir kehanet merkeziydi. Delphi ismi “rahim” anlamına gelen delphos kelimesinden türetilmiştir. Bu isim tapınaktaki derin yarıklar ve mağaralar nedeniyle verilmiştir. Tapınak çok eskidir ve hakkında pek çok hikaye üretilmiştir. Mitolojiye göre bir çift kartal, birbirinden ayrılarak farklı yönlere uçmuşlar ve dünyanın etrafında dolaştıktan sonra sonunda Delphi’ de tekrar bir araya gelmişler, bu yüzden Dephi’ ye yeryüzünün merkez noktası denmiş. Başka bir hikayeye göre, dünyanın başlangıcında Toprak Ana Gaia, oğlu Python ile burada yaşarmış. Python, bir yılanmış ve her şey Apollon, Delfi’ ye geldiğinde değişmiş. Apollon, Python’ u öldürmüş ve Toprak Ana Gaia’ nın hakimiyetine son vermiş.

Kehanet mağarasının keşfedilişine dair hikaye şöyledir; Parnassus dağı yamaçlarında koyunlarını güden çobanlar, dağın güneybatı yamacındaki bir açıklıkta gezinen keçilerin tuhaf davranışlarının nedenini merak ederler. Hayvanlar sanki dans etmek ister gibi zıplar ve şimdiye kadar duyulmamış sesler çıkarırlar. Sonundan bunun nedenini öğrenmek isteyen çobanlardan biri, zehirli bunarın yükseldiği yarığa yaklaşınca hemen bir vecit haline girer. Vahşice dans eder, şarkılar söyler, anlaşılmaz sesler çıkarır ve gelecekten haber verir. Yarığın yakınına giden diğer insanlar da aynı şeyleri yaşarlar. Yerin ünü yayılır ve birçok insan kötü kokulu buharları koklayarak, çılgınlığın sınırında, geleceği öğrenmek için oraya gelirler.

Apollon’un Python suretinde oymalarıyla süslü altından üç ayaklı bir taht, yarığın üzerine yerleştirilmiş, bunun üzerine kehanet veren buharların etkisi altındayken kişinin düşmesini imkansız kılan bir oturak hazırlanmıştır. Tapınağın ilk döneminde birçok bakire kız onun hizmetine adanmıştır. Bunlara Poabades veya Pythiae denmiştir. Ve bugün Pythian olarak bilinen ünlü rahiplik kastını oluşturmuşlardır.

Arınma sürecini tamamladıktan sonra kutsal kıyafetler giydirilip üç ayağın üzerine götürülen genç rahibe burada yerdeki yarıktan çıkan sersemletici buharlarla çevrili olarak otururdu. Görünmeyen bir şeyle mücadele eder, tarifsiz çığlıklar atardı. Bir süre sonra mücadele sona erer, hareketlerine büyük bir soyluluk gelir, gözleri sabitleşirdi. İşte o zaman kehanet sözleri söylemeye başlardı. Rahibenin çıkardığı her ses, her hareketi, her öngörünün bütün ayrıntılarını kaydetme görevine hayat boyu seçilmiş kutsal kâtipler tarafından kaydedilirdi. Kehanet sözleri bittikten sonra Pythia tekrar çırpınmaya başlar ve ruh bir süre sonra onu terk ederdi.

Bakire kahinler tarafından alınan mesajlar tapınağın felsefecilerine verilirdi. Onların işleri bu kehanetleri yorumlamak ve uygulamaktı. Bundan şairlere verilen bilgiler hemen lirik şiirlere dönüştürülür ve Apollon tarafından verildiği varsayılan yargılar zarif bir kalıba dökülerek halka sunulurdu.

Delfi tapınağında bir sürü yılan tasviri bulunur. Pythia’nın üzerine oturduğu üçayağın altı, birbirine sarılmış üç dev yılan gövdesinden oluşuyordu. Bazı otoritelere göre kehanetler üreten vecde taşıyan süreçlerden biri de genç rahibeyi yılanın gözlerine bakmaya zorlamaktı. Yılanın gözleriyle büyülenmiş ve hipnotize edilmiş olan rahibe tanrısının sesiyle konuşmaya başlardı.İlk Pythia rahipleri bazıları hala onlu yaşlarda olan genç kızlardan oluşmuş olsa da, daha sonra elli yaşını geçmemiş kadınların kehanette bulunması yasaklanmıştır. Eski Yunan inanışına göre tanrı Zeus’un oğlu Apollon, yılan-canavar Python’un bekçiliğini yaptığı bu tapınağı onu öldürerek ele geçirmiş. Pythia isimli kadın büyücü bu tapınağa gönderilmiş. Kadın, gelecek ile ilgili sorular soranlara Apollon’dan haber aldığını söylermiş.

Delfi ‘ deki en önemli yapı Apollon Tapınağı’ dır. Müzik ve şiir Tanrısı Apollon için inşa edilen tapınak, yangınlardan ve depremlerden dolayı oldukça zarar görmüş.
Dört adet dor stilindeki sütunun üzerinde üçgen bir mermer çatıdan oluşan Delfi Tapınağı Apollon adına inşa edilmişti. Mabedin üzerine inşa edildiği 4 sütun, Mu kültürünün temelini oluşturan 4 büyük kozmik yaratıcı gücün sembolleri idi. Bunlar ruh enerjisi, zaman enerjisi, fizik enerjisi ve hayat enerjisi idi. Dışarıdaki sivil insanlara bu sır ateş, hava, toprak ve su sembollerine büründürülerek anlatılmıştı.

4 ana sütun ve tepesindeki üçgen çatısı bulunan Delfi Tapınağının içinde bir sütun vardı. Bu sütun bronzdan yapılmıştı ve 3 adet yılan vücudu spiral yaparak yükselirken, vücutlarının sarımı sütunun kendisini oluşturuyordu. 3 yılan başının üzerinde ise altın bir kazan vardı. Kazanın içinde hiç söndürülmeyen ateş, sürekli yanardı. Yılan vücutlarının sarımları yerden 6.5 metre yükseklikte, tam 29. turdan itibaren 3 yana ayrılıyor, en tepede başlarının üzerindeki altın kazanı taşıyordu. Kazan öyle yerleştirilmişti ki, ejderha şeklindeki 3 yılanın başı, kazanın 3 ayağı şeklindeydi.

M.Ö. 5. yüzyılda bir araya gelerek 479 yılındaki Platea ve 480 yılındaki Salamis zaferleri Persleri yenen 31 yunan kolonisi, elde ettikleri büyük miktardaki bronz ganimetin bir kısmını kullanarak yılanlı sütunu yapmışlardı. 3 başlı yılan yapmalarının sebebi ise vaktiyle Apollon’un öldürdüğü 3 başlı bir yılandı. 8 metre yüksekliğindeki yılanlı burma sütun, bronzdan döküldükten sonra Apollon’un, girişinde γνθι σεαυτόν Know thyself (Kendini Bil) yazan Delfi’deki tapınağına hediye edilmiş, yılanların tepesine konan altın kazanda ise sürekli ateş yanması sağlanmıştı.

Apollon kelimesi, Fenike dilinde “Evrensel Baba”anlamına gelen “Ap Ölen”den türemiştir. Apollon’un ilk kez Anadolu topraklarında çıkmış olması onun Fenike ile dolayısıyla da diğer güneş kültlerinin merkezi durumunda olan Babil okulu ile bağlantısını göstermektedir. Apollon’a itafen yapılan Delf mabedinde, ilkel bir biçimde olsa da inisiyasyon törenlerinin yapılması bu bağlantının diğer bir delilidir.

YUNAN ADALARI

Hermetik bilgilere göre fiziksel âlem, süptil âlemin aynasıdır ve ruhlar bir zaman sonra büyük ışığa doğru çekilirler, onlara yol gösterilir. Evrende kozmik yasalar işlemektedir.

Pisagor’ un yaşamış olduğu ve ilk okulunu kurduğu Samos Adasına gitmekti niyetim fakat o kadar kalabalıktı ki turist sezonunda mistik bir yolculuğa çıkmak doğru bir zamanlama olmamıştı benim için. Teknelerle adalardan, adalara gidip bir günden fazla kalamıyordum.

Birbirinden güzel Yunan evleri, rengarenk çiçeklerin koktuğu daracık sokaklarıyla ruhuma ferahlık veriyordu. Tepelere kurulmuş evlere ulaşım katırlarla yapılıyordu.

Canım dostlarımı insanlar için hizmet ederken görmek kalbimi acıtıyor.

Girit Adasında bulunan eserler, arkeolojik çalışmalar açısından çok önemli eski kalıntıları, tarihi yapıları, duvar resimlerini barındırıyor.

Santorini Adası’ ndaki depremler sonucu yerin altında kalmış eski şehir. Yıllar sonra belki de dünyanın birçok köşesindeki şehirler böyle yerin altına gömülecek. Ruhumuz sonsuz, kim bilir hangi diyarlarda mesken ediyor olacak.

Yanardağ patlamalarıyla oluşmuş Santorini Adası, enerjisi yüksek bir yer, gezmekten en keyif aldığım yerlerden biri oldu ama tabii fazla kalamadım. Tekneler dolusu gelip giden insanlar ve sezondan dolayı yükselmiş fiyatlar pek hoş değildi. Güneşin batışı çok güzeldi, lokal insanlardan aldığım bilgilere göre en güzel zamanı Eylül ve Ekim.

Kameramdaki fotoğraflara ne oldu bilinmez bundan sonrası silinmiş. Gerçi Samos’ a ulaştıktan sonra Midilli’ ye gittim ve Türkiye’ ye deniz yoluyla dönüş yaptım. Pisagor’ un adasında, öğrencileriyle toplandığı mağarayı bulmaya çalıştım ama bahsedilen iki mağaradan hangisi bulamadım. Aslında Pisagor bir süre sonra kaçmak zorunda kalmış çünkü kainat ile ilgili verdiği sırlar kilisenin hiç hoşuna gitmemiş. Gizlice mağaralar ve dağlarda kutsal bilgileri yaymaya çalışmış fakat daha sonra İtalya’ ya giderek okulunu orada kurmuş. Pisagor’ un müzik teorisiyle ilgili yazımı diğer bölümde ayrıca yazacağım.

Yunan Adaları, Ege sahillerimizdeki yerleşim yerlerinden çok farklı değil. Fakat euro geçmesine nazaran daha ucuz, daha yeşil ve pansiyonlar çok güzel. Ve tabii bir kadın gezginin rahat olabileceği yerlerden biri. Gittikçe yobazlaşan sahillerimizde oradaki rahatlığı bulmak mümkün değil.

Müzik Tanrısı Apollan’ a veda ettim başka alemlere doğru yol aldım…